Ana içeriğe atla

Hu (Şiir)


Yaslar biriktirdim size hediye.
Benden hatıra kalır diye geriye.
Hiç dökülmemiş yaşlarım var,
onları dökün.
Boğazımdaki düğümleri sökün!
Hiç yazılmamış öyküm,
boynu bükük kalacak yokluğumda.
Ona da iyi bakın,
yazık olmasın sakın.

Bir isim koyun yalnızlığıma.
Benden sayın yalnızları da.
Kalmasınlar bir başlarına...
Korkarlar bilirim, içleri ürperir, üşürler.
Ellerini tutun.
Verdiğim öğütleri de...
Düşünün.
Taşının oradan oraya.
Hiçbirimiz ait değiliz bu dünyaya.
Çakılı bir çivimiz kalmasın.
Beni de unutun!

Hayatın sırtında bir çıban bir yaşıyoruz,
tutup sıkamıyor diye.
Yağmurlar istemiyor, ıslatıyor!
Güneş sevmiyor, yakıyor!
Varmıyor hiçbir yere yollar... 
Sarılmıyor birbirine kollar...
Savaşlar niye var?
Kardeş kardeşi öldürdü,
delirtti diye dünya bizi.
Asıl o gün cennetteki son gündü.
Babalar evlat gömdü!
Anaları yazacak kadar şair değilim.

Hep iç çekerek aldım nefesimi.
Üfledim, söndürdüm nefsimi...
Hu!
Selam aldım, çiçek verdim.
Kâh güldüm, kâh öldüm.
Topraktan geldim,
sana döndüm.
Keşke yaratmasaydım hiç kendimi.
Keşke tanıtmasaydın kendini!
Keşke bilmeseydim seni,
sessizliği...
Keşke!
Bilmeseydim.








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sıradan

          Tüm muharebelerini kaybetmiş bir amiralin son kurşunu bu kelimeler. Bir insan kaç savaşta yenilebilir ki? İşte ben o kadar yenildim sana. Ah, hadi ama... Böyle bir cümlenin geleceğini sen de tahmin ediyordun, değil mi? Ezberlemiş olmalısın artık beni. İyice tanıyorsun, bir virtüözün enstrümanını tanıdığı gibi. Ve çoktan fark etmiş olmalısın aslında yitirdiğimi kelimeleri. Söyleyecek pek bir sözüm kalmamış geriye; birkaç süslü cümle ve biraz kafiye, o kadar! Sanki yine sarhoşum ve seni yazmak için bir bahane bulmuşum. Bir yerden ilham gelmiştir nasılsa, tanıdık bir müzik çalınmıştır kulağıma. Ne var bunda? Yazmak istiyorum, anlasana! [Yazasım Var #5] Ben bugün bile hâlâ otuzumda, seni düşünürüm her ayın dokuzu nda. Kafiyeler yazma çabam, onların güzel olduğuna dair batıl bir inançtan ibaret. Çünkü sen de güzelsin. Seni yazmak demek, süpernovaya dönüşen yıldızları yazmak gibidir. Çünkü bulutsular da güzeldir. Yazdıklarımı anlamaları için astron...

Anısına

      Bu, dünyada yazılmış en iyi ve en harika blog: Anısına.      Uzun zaman önce bir gece vakti kardeşim Semih ve ben, Ayvacık’tan Saray'a dönüyorduk. Uzun ve sessiz yolda bizden başka kimsecikler yoktu. Bütün gün alkol içmenin bize verdiği yetki ve yolun ıssızlığıyla birlikte; o gece o yoldaki -hatta belki de koca evrende- en gürültülü iki varlık bizdik.      Sonra birdenbire, yolun ortasında parıldayan bir ışık belirdi. Işık, sanki gözümüzün önündeki gerçeklik perdesinin yırtılması sonucu başka bir boyuta açılan ince bir çizgiden sızıyordu. Sonra çizgi büyüdü ve genişledi, gözlerimiz tamamen ışığın ihtişamına büründü. Açılan geçidin içinde bir siluet belirdi ve bizi o büyülenme halinden gerçeğe döndürdü. Sivri dişleri, kıvrımlı boynuzları ve kırmızı gözleriyle karşımızda Şeytan dikiliyordu.      Ve bize dedi ki: "Hemen şimdi, burada, bana dünyanın en iyi blogunu yazın! Yoksa ruhlarınızı yerim."      Donup kal...

Necronomicon

Daha önce hiç söylenmemiş ne söyleyebilirim?       Çok yorgunum. Ve çoktan kayboldum. Artık ilhamımı da yitirdim sanırım.  Yaşamak falan da istemiyorum. Karanlık bir çukur var içimde, evrendeki en ağır nesne. Işığımı yutar, beni çeker içine. Sonsuza kadar sürüklenir, atomlarıma kadar ezilirim. Bugün yine griyim. Koca bir hayat boyunca yaşadıklarımı küçücük bir hisse sığdırıp nasıl tarif edeyim? Bu yüzden belki de susmak en iyisi. Çünkü ne kadar konuşsam o kadar anlamayacaksın beni. Yine de anlatmak geliyor içimden sana, ne yapayım? Seni yazmak bir çeşit nekromansi.       Yokluğuna dayanamayıp devrilir tümcelerim. Öyle olmasa, yani sen olsan, o zaman ben bile mutlu olabilirim. Dünya acılarla dolu bir yer olmaktan çıkar; yaşamak bundan böyle sadece ıstırap değil. Senden çocuğum olsun isterim. Adını Yaz koyarım. Adını içimdeki karanlığa doğan güneşten alır. O doğduğunda gün doğar; ışık olur. Bak gördün mü, artık yaşamamın bir anlamı var! Ölmeyi...