Ana içeriğe atla

Gel Yıllardır Yokluğundan


İmlalarımdaki yanlışlarla alıştım bu işe; genellikle geceleri, karanlıkta yazdığımdan. Eşyalar loş ışıkta birer öcü, çocukluk korkularında büyüttüğün masallardaki yalanlarından. Odalar, sokaklar, insanlar soğuk. Hayatlar kış, giden yaz. ''Bana yaz.'' Özel günlerde bir kartpostal da olur, sanki yaşımız yetiyormuş gibi.


Gel, biraz daha eski şarkılar söyleyelim, sen anlarsın dediğimi, bilirsin-seversin dinlediğimi. Uzak bir pencerede bir hatıra olarak kalalım, gün batımından kurtarılmış birkaç dakika için koşuşturan çocuklar kadar hayâsız, hasretle andığım. Gel korkularımızı bir kenara bırakalım, kibir kendine başka bir köşede yer bulsun-yanında yalnızlığım...


Gel, seninle buğday tarlalarındaki sarı kadar güzel olalım, güneş gibi sıcak. Güzelleşelim sözünü verdiğin rakı-balık sofrasında. Gel seninle ''boğazda'' bir hoş sohbetimiz olsun, kadehlerimizi tokuşturalım, birbirimize içelim. Geride kalan hatıralarımsa yadigârım. İnce dudaklarından dökülen ılık bir şarap gibi olsun aşk, adımlarının getirdiği şarhoşluk; yarınlarım...


Gel, dalgın sesin ruhuma dokunsun, tebessümlerimiz karışşın birbirine. Gözüm gibi sakındığım güzelliğinle yokluğunun karanlığından gel; mevsim yaz olsun, tak etti yalnızlığıma. Zor seninle gökyüzünde yalnız bir ışık olmak, umut kadar yumuşak, ümit kadar ürkek.


Gel sen adın Yaz olsun, yine biz olalım. Nefesin tenime değsin, saçların dökülsün göğsüme. Ateş daha sönük kalsın vücudunun sıcaklığından. Ellerin yine tutsun ellerimden, kimseye kalmasın ihtiyacım. Yorgunum yıllardır yokluğunla savaştığımdan, gel birlikte uyanalım yorulduğum kâbuslarımdan.


Beklemek değil gelmemen zor yıllardır yokluğundan...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Necronomicon

Daha önce hiç söylenmemiş ne söyleyebilirim?       Çok yorgunum. Ve çoktan kayboldum. Artık ilhamımı da yitirdim sanırım.  Yaşamak falan da istemiyorum. Karanlık bir çukur var içimde, evrendeki en ağır nesne. Işığımı yutar, beni çeker içine. Sonsuza kadar sürüklenir, atomlarıma kadar ezilirim. Bugün yine griyim. Koca bir hayat boyunca yaşadıklarımı küçücük bir hisse sığdırıp nasıl tarif edeyim? Bu yüzden belki de susmak en iyisi. Çünkü ne kadar konuşsam o kadar anlamayacaksın beni. Yine de anlatmak geliyor içimden sana, ne yapayım? Seni yazmak bir çeşit nekromansi.       Yokluğuna dayanamayıp devrilir tümcelerim. Öyle olmasa, yani sen olsan, o zaman ben bile mutlu olabilirim. Dünya acılarla dolu bir yer olmaktan çıkar; yaşamak bundan böyle sadece ıstırap değil. Senden çocuğum olsun isterim. Adını Yaz koyarım. Adını içimdeki karanlığa doğan güneşten alır. O doğduğunda gün doğar; ışık olur. Bak gördün mü, artık yaşamamın bir anlamı var! Ölmeyi...

Bohem Yalnızlığı

    Sen yaz düşüsün çocukluk aşkı. Gecesi başka; fezadaki yıldızların her biri, sana giden yollarda ekmek kırıntısı. Bir meltem eser, yahut burnumda ıhlamur ağaçlarının kokusu. Hikâyeler bana seni anımsatır, kahramanları sen. Nasıldı o şiir söyle; bir şehir gider benden sen gidersen...      Gündüzü başka, şarkılar seni hatırlatır. Kimse bilmez gerçeği, aşk bu yüzden Fransızca'dır. Siyah beyaz ve elegant. Sen yapbozun kayıp parçası, saklanan bir paskalya yumurtası. Biraz da alıngan. Kirpiklerine söyle kırpılmasınlar, canımdan edecekler beni canımdan.     Sabaha karşı kalem bırakır bileklerim. Gün doğmadan uyuman gerek, tan ağarsa uyuyamazsın. Tüm kalelerim zapt edilir, ordularım dağılır. Teslim olurum sana bilfiil, harap ve bitap. Seni sevmek vatan müdaafasıdır. Bense kuvva, sen eşkıya diyeceksen isyan etmem mi sandın? Ah o incecik dudakların olmasa seni görürdüm. Ya istiklâl mücadelesi verirdim uğrunda, ya ölürdüm!       Seni özgürc...

Pazar Kahvaltısı

      Hâyâllerimi inşa ettiğim yer burası; ve özümün şekillendiği... Gittiğim en uzak mesafeleri bile buraya göre ölçerim hâlen. Çünkü bu yer dünyamın merkezi. Beni son tanıyan büfeci de öldüğünde kapanmış dükkânı. Sürdürebileceğim sadece nostaljik bir romantizm. Göz alıcı sokak lambalarının altına yağmur çiser, sabahları ufuklarına sisler çöker. En beklemediğim anda hatıranla karşılaşırım.      Yollar da çehresiyle birlikte değişir şehrin. Biraz da çirkinleşir tabii, sanki dünyanın en güzel yeriymiş gibi. Ah, siz onu bir de benim gözlerimle görseydiniz! Gözlerim mi daha gençti yoksa başımdaki kavak yellerinden mi? Aralık sonunda, eski sevgili, sokaklarına yaz 'ı getirirdi. Ailecek oturulup bir pazar kahvaltısı edilirdi. Ben, seni hep daha çok severdim! Sen bana bunları yazdırabileceğini bilmezdin. Bir zamanlar burası kendimi ait hissettiğim bir yerdi. Artık o kişiye benzemiyorum dahi.     Yarım kalan tüm yazılarımın devamı bu. Şehrin sokaklarında...