Ana içeriğe atla

Paralel Evrenlerin Çöküşü


03.11.2017
Krakow

Kulaklarımda bir çınlama var. Hani şu bol aksiyonlu Hollywood filmlerinde esas adamın etrafına baktığı ve toz toprak içinde -muhtemelen bir patlamadan kurtulmuş- kulağındaki çınlama azalırken yavaş yavaş nefesini daha sonra da çevredeki insanların çığlıklarını ve siren seslerini duymaya başladığı sahnede olduğu gibi... Tam orda dur! Çünkü işte o adam benim ve bu sirenler de tepeme yıkılan paralel evrenler için çalıyor.

Bu sabah uyandığımda bugünün çok güzel bir gün olacağını düşünerek falan uyanmadım esasen. Aslına bakarsan söylediğim ilk sözcükler bir çift küfürden ibaretti. Prag'dan Krakow'a geçerken çok kötü bir otobüs yolculuğu yaptım. Yine de Prag harikaydı. Orada çok güzel olduğunu düşündüğüm bir yazı yazdım, başlığı "Sana Dair". Hayır, sana dair değil sadece ismi öyle. Neyse zaten bir ara atarım, sonra ister Ekim'e okursun ister Kasım'a. İşte her şey böyle başladı; yine bir yolculukla. Bu sefer, yolculukların en kötüsüyle...

Birkaç gün evvel paralel evrenlerin birinde vanilyalı-limonlu dondurma yiyordum. O an'ı düşündüğümde mutlu ve huzurlu hissediyorum. Bu evreni normal bir evrenden farklı yapan ne var diyecek olursan işin ilginç kısmı işte şimdi geliyor; vanilya topu sarı, limon topu beyazdı. Bu evren bir harika dostum. Senin de dikkatini çekti mi, hangi yazılarımda bu kadar içten kendimden bahsettiğim? Bilsen aklın şaşar, için kopar ama bir bok bilmiyorsun Jon Snow!

Nereden bilebilirsin ki? Senin evreninde sadece 3 dakika geçti. Başka bir 3 Kasımda yazdığım yazıyı okumayı yeni bitirdin. Belki üstüne bir sigara yaktın. Tüm bunları öngörmüştüm önceden. Bu zaman diliminde; tam 3 yıl önce! Lanet olası bir kahin gibiydim. O zaman diliminde de bir yolculuktaydım, sebebi bu olmalı. Paralel evrenlerde bir çakışma meydana gelmiş ve her şey birbirine girmiş. Bir an "Saray Belediyesine" söverken bir an bu yazıyı yazıyorum; kaldığım evin önündeki sokakta yol yapım çalışması var. "Krakow Belediyesi" çalışıyor... İş makinalarının uğultularını duymamak için kulaklık takmışım ve tanıdık bir şarkı dinliyorum. Yazının başındaki kulak çınlaması iş makinelerinden mi acaba? Bir an kulaklıklarım kulağımda, bir an sadece teki... Bir an gelecekteyim, bir an yıllar öncesinde...

Her şey birbirine giriyor, derinlik ve karanlık git gide artıyor. Ama beni o kadar da ürkütmüyor çünkü zaman geçtikçe duygulardan arınıyorum. Zaman geçtikçe zamandan bile arınıyorum. Git gide kaç boyutlu olduğunu kestiremediğim bir varlığa dönüşüyorum. Tövbe haşa; Allah oluyorum! Ama ne var tahmin et? Sadece Allah'a mahsus bir şey var. Yalnızlık. Git gide yalnız kalıyorum...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Necronomicon

Daha önce hiç söylenmemiş ne söyleyebilirim?       Çok yorgunum. Ve çoktan kayboldum. Artık ilhamımı da yitirdim sanırım.  Yaşamak falan da istemiyorum. Karanlık bir çukur var içimde, evrendeki en ağır nesne. Işığımı yutar, beni çeker içine. Sonsuza kadar sürüklenir, atomlarıma kadar ezilirim. Bugün yine griyim. Koca bir hayat boyunca yaşadıklarımı küçücük bir hisse sığdırıp nasıl tarif edeyim? Bu yüzden belki de susmak en iyisi. Çünkü ne kadar konuşsam o kadar anlamayacaksın beni. Yine de anlatmak geliyor içimden sana, ne yapayım? Seni yazmak bir çeşit nekromansi.       Yokluğuna dayanamayıp devrilir tümcelerim. Öyle olmasa, yani sen olsan, o zaman ben bile mutlu olabilirim. Dünya acılarla dolu bir yer olmaktan çıkar; yaşamak bundan böyle sadece ıstırap değil. Senden çocuğum olsun isterim. Adını Yaz koyarım. Adını içimdeki karanlığa doğan güneşten alır. O doğduğunda gün doğar; ışık olur. Bak gördün mü, artık yaşamamın bir anlamı var! Ölmeyi...

Bohem Yalnızlığı

    Sen yaz düşüsün çocukluk aşkı. Gecesi başka; fezadaki yıldızların her biri, sana giden yollarda ekmek kırıntısı. Bir meltem eser, yahut burnumda ıhlamur ağaçlarının kokusu. Hikâyeler bana seni anımsatır, kahramanları sen. Nasıldı o şiir söyle; bir şehir gider benden sen gidersen...      Gündüzü başka, şarkılar seni hatırlatır. Kimse bilmez gerçeği, aşk bu yüzden Fransızca'dır. Siyah beyaz ve elegant. Sen yapbozun kayıp parçası, saklanan bir paskalya yumurtası. Biraz da alıngan. Kirpiklerine söyle kırpılmasınlar, canımdan edecekler beni canımdan.     Sabaha karşı kalem bırakır bileklerim. Gün doğmadan uyuman gerek, tan ağarsa uyuyamazsın. Tüm kalelerim zapt edilir, ordularım dağılır. Teslim olurum sana bilfiil, harap ve bitap. Seni sevmek vatan müdaafasıdır. Bense kuvva, sen eşkıya diyeceksen isyan etmem mi sandın? Ah o incecik dudakların olmasa seni görürdüm. Ya istiklâl mücadelesi verirdim uğrunda, ya ölürdüm!       Seni özgürc...

Pazar Kahvaltısı

      Hâyâllerimi inşa ettiğim yer burası; ve özümün şekillendiği... Gittiğim en uzak mesafeleri bile buraya göre ölçerim hâlen. Çünkü bu yer dünyamın merkezi. Beni son tanıyan büfeci de öldüğünde kapanmış dükkânı. Sürdürebileceğim sadece nostaljik bir romantizm. Göz alıcı sokak lambalarının altına yağmur çiser, sabahları ufuklarına sisler çöker. En beklemediğim anda hatıranla karşılaşırım.      Yollar da çehresiyle birlikte değişir şehrin. Biraz da çirkinleşir tabii, sanki dünyanın en güzel yeriymiş gibi. Ah, siz onu bir de benim gözlerimle görseydiniz! Gözlerim mi daha gençti yoksa başımdaki kavak yellerinden mi? Aralık sonunda, eski sevgili, sokaklarına yaz 'ı getirirdi. Ailecek oturulup bir pazar kahvaltısı edilirdi. Ben, seni hep daha çok severdim! Sen bana bunları yazdırabileceğini bilmezdin. Bir zamanlar burası kendimi ait hissettiğim bir yerdi. Artık o kişiye benzemiyorum dahi.     Yarım kalan tüm yazılarımın devamı bu. Şehrin sokaklarında...