Ana içeriğe atla

Hiçbiri


      Sen bilmezsin, bu şehrin sokaklarında seni hatırlıyorum. Cadde tatlı bir telaş içindeyken sana rastlayacakmışım gibi. Yağmur yağıyor ve dar sokaklar sağlı sollu kafelerden gelen solgun ışıkların altında parıldıyor. Tıpkı gözlerin gibi küçücük inciler saçılıyor önüme, ben de hatıralardan onları topluyorum. 

    Ellerin ellerimdeyken, kışın bizi bir palto gibi sarmaladığı o soğuk gecelere uyanıyorum kaç zamandır, kaldırımda sere serpe. Işık yok, ellerin de... Gidecek bir evim yok, kendi şehrimde kayıbım. Oysa bunlar benim şehrimin sokakları, benim kaldırım taşlarım. Solgun sarı ışıklar, sokak lambalarını terk etmiş ve gölgeler dans etmiyor artık kuytularımda. Dönüp bakınca köşe başında sen gözükeceksin sanıyorum, yerinde yeller dahi esmiyor.  

    Ne vakit uyansam, hayat bana inat devam ediyor. Gördüğüm korku dolu bir kâbus mu yoksa kaçıp sığındığım tatlı bir düş mü ayırdına varmak güç. Kaçabileceğim tek yer derin ve ıssız bir karanlık. Onun haricindeki her yer bana seni hatırlatıyor. Parmaklarımın ucunda acı nidalardan başka hiçbir şey yok. Neye dokunsam çığlık atıyorlar, kimi zaman harflerle, kimi zaman notalarla. Hâlbuki ben kelimeleri ve müziği senin bir mucizen sanıyordum. Sahte bir tanrıya taptığını öğrenen bağnaz bir kul ne yapar sanıyorsun? İnkâr eder ama tanrısını değil. Ben de bütün adaklarım ve dualarımla itaat ediyorum, iman ediyorum, vecd oluyorum… 

    Günler, bir papatyanın yaprakları gibi geçiyor. Geçiyor da mevsim hep kış. Bana seni hatırlatan kar tanelerinin gözükmediği kuru bir ayaz. Sana bu fani paragraflarda anlatamayacağım kadar ölümsüz bir soğuğun içine düşüyorum. Tenim hatırladığın gibi sıcacık değil artık, eğer hala hatırlıyorsan tabii. Ne diye anıyorsan beni, ben hiçbiriyim artık. Bir tek üşüyorum işte, mütemadiyen ve derin bir sızı ile. Hani tanrının biraz merhameti varsa hiç aç ve üşüyen çocuk kalmaz ya, öyle açıyorum ellerimi sana. Misyonerler her seferinde başka bir kitap veriyorlar bana. Ne var ki yaprakları yenmiyor. Edebiyatın bir ederi yok. Şiir de sevmiyorsun zaten…



Yorumlar

  1. Özlüyordur, kavuşumayacak kadar uzakta. Sokak lambalarının turuncu olduğu yerlerde.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Necronomicon

Daha önce hiç söylenmemiş ne söyleyebilirim?       Çok yorgunum. Ve çoktan kayboldum. Artık ilhamımı da yitirdim sanırım.  Yaşamak falan da istemiyorum. Karanlık bir çukur var içimde, evrendeki en ağır nesne. Işığımı yutar, beni çeker içine. Sonsuza kadar sürüklenir, atomlarıma kadar ezilirim. Bugün yine griyim. Koca bir hayat boyunca yaşadıklarımı küçücük bir hisse sığdırıp nasıl tarif edeyim? Bu yüzden belki de susmak en iyisi. Çünkü ne kadar konuşsam o kadar anlamayacaksın beni. Yine de anlatmak geliyor içimden sana, ne yapayım? Seni yazmak bir çeşit nekromansi.       Yokluğuna dayanamayıp devrilir tümcelerim. Öyle olmasa, yani sen olsan, o zaman ben bile mutlu olabilirim. Dünya acılarla dolu bir yer olmaktan çıkar; yaşamak bundan böyle sadece ıstırap değil. Senden çocuğum olsun isterim. Adını Yaz koyarım. Adını içimdeki karanlığa doğan güneşten alır. O doğduğunda gün doğar; ışık olur. Bak gördün mü, artık yaşamamın bir anlamı var! Ölmeyi...

Bohem Yalnızlığı

    Sen yaz düşüsün çocukluk aşkı. Gecesi başka; fezadaki yıldızların her biri, sana giden yollarda ekmek kırıntısı. Bir meltem eser, yahut burnumda ıhlamur ağaçlarının kokusu. Hikâyeler bana seni anımsatır, kahramanları sen. Nasıldı o şiir söyle; bir şehir gider benden sen gidersen...      Gündüzü başka, şarkılar seni hatırlatır. Kimse bilmez gerçeği, aşk bu yüzden Fransızca'dır. Siyah beyaz ve elegant. Sen yapbozun kayıp parçası, saklanan bir paskalya yumurtası. Biraz da alıngan. Kirpiklerine söyle kırpılmasınlar, canımdan edecekler beni canımdan.     Sabaha karşı kalem bırakır bileklerim. Gün doğmadan uyuman gerek, tan ağarsa uyuyamazsın. Tüm kalelerim zapt edilir, ordularım dağılır. Teslim olurum sana bilfiil, harap ve bitap. Seni sevmek vatan müdaafasıdır. Bense kuvva, sen eşkıya diyeceksen isyan etmem mi sandın? Ah o incecik dudakların olmasa seni görürdüm. Ya istiklâl mücadelesi verirdim uğrunda, ya ölürdüm!       Seni özgürc...

Pazar Kahvaltısı

      Hâyâllerimi inşa ettiğim yer burası; ve özümün şekillendiği... Gittiğim en uzak mesafeleri bile buraya göre ölçerim hâlen. Çünkü bu yer dünyamın merkezi. Beni son tanıyan büfeci de öldüğünde kapanmış dükkânı. Sürdürebileceğim sadece nostaljik bir romantizm. Göz alıcı sokak lambalarının altına yağmur çiser, sabahları ufuklarına sisler çöker. En beklemediğim anda hatıranla karşılaşırım.      Yollar da çehresiyle birlikte değişir şehrin. Biraz da çirkinleşir tabii, sanki dünyanın en güzel yeriymiş gibi. Ah, siz onu bir de benim gözlerimle görseydiniz! Gözlerim mi daha gençti yoksa başımdaki kavak yellerinden mi? Aralık sonunda, eski sevgili, sokaklarına yaz 'ı getirirdi. Ailecek oturulup bir pazar kahvaltısı edilirdi. Ben, seni hep daha çok severdim! Sen bana bunları yazdırabileceğini bilmezdin. Bir zamanlar burası kendimi ait hissettiğim bir yerdi. Artık o kişiye benzemiyorum dahi.     Yarım kalan tüm yazılarımın devamı bu. Şehrin sokaklarında...