Ana içeriğe atla

Düş


Dingin bir akşamüstünde, çarşafla örtülmüş durgun denizin minik dalgaları vuruyordu ayaklarını sarkıtarak oturduğu rıhtıma. Batmakta olan güneş yüzünün sağ tarafına vuruyor ve gözünü alıyordu. Kesik kesik esen meltem burnunun alıştığı yosun ve balık kokusunu bir anlığına temizleyerek tekrar hatırlatıyordu.

"Dün gece bir rüya gördüm." Dedi, suskunluğa alışmış ses telleriyle.

Söyleyeceği bu kadardı. Cümlesindeki vurgudan sözüne devam etmeyeceği anlaşılıyordu. Söylemiş ve bitmişti. Bunu bir müddet süren bir sessizlik takip etti. Sessizlik ise anca oradan oraya kanat çırpıp, etraftakilere küfredercesine öten martıların sesi ve arkadan geçen insanların gürültüsü kadar sessizdi. Sonunda, kadife yumuşaklığındaki sesiyle konuşan kadını duydu.

"Ne gördün?" Diye sordu kadın, neredeyse ilgili olduğu bile söylenebilirdi.

"Hatırlamıyorum." Diye yanıtlayıverdi sağına dönerken. Güneş artık tam karşıdan vuruyor olmasına rağmen o kadar parlak görünmüyordu. Kadın güneşten daha sıcak ve daha parlakmış gibi onu gölgede bırakıyordu. Bir yükselip bir alçalan dalgaları ya da onlara eşlik edercesine salladığı ayaklarını izleyen kadın, mutlu görünüyordu. Rıhtımın ekşimiş kokusu kalmamıştı. Ne var ki bu manzaraya rağmen içi bir türlü huzurla dolamıyordu.

"Önemli bir rüya gibi hissettiriyor ama düşündükçe tarif edemediğim bir hüzne kapılıyorum." Diye devam etti. "Sanki köpeğim ölmüş gibi bir hüzün." Dedi ve yine sustu. Söyleyeceği bu kadardı. Tekrar önüne döndü ve denize açılan tekneleri seyre daldı. Nereye gidiyorlardı kim bilir? Nasıl bir hayatları vardı içindekilerin? Zor bir meslek miydi balıkçılık? Tabii ki zordu, tan ağarıncaya kadar denizle boğuşacaklardı. Üstüne binlerce ölü balığın kokusu...

"Senin köpeğin yok ki." Dedi kadın kıkırdayarak.

Savrulup gittiği karanlık düşlerin anaforundan çekip çıkardı bu gülüş onu. Tekrar dönüp kadına baktı. Güneş gitgide büyüyor ve kızıla dönüyordu. Bu sefer kadın da ona baktı. Gözlerinin kavuştuğu o kısacık anda içine bir kıvılcımın düştüğünü hissetti. Korkmuş, heyecanlanmış, sevinmiş ve hüzne kapılmıştı. Hepsi o kısacık anda olup bitti.

"Evet..." Dedi içinde uyanan duyguların etkisiyle. Söyleyeceği şey sadece bu kadar değil gibiydi.

"Benim köpeğim yok." Dedi, özlemini çektiği şeyin ne olduğunun nihayet farkına varırken. Hüznünün kaynağını bulmuştu. Burası, son kez yan yana oturdukları yerdi.

"Rüya buydu." Dedi.






 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Necronomicon

Daha önce hiç söylenmemiş ne söyleyebilirim?       Çok yorgunum. Ve çoktan kayboldum. Artık ilhamımı da yitirdim sanırım.  Yaşamak falan da istemiyorum. Karanlık bir çukur var içimde, evrendeki en ağır nesne. Işığımı yutar, beni çeker içine. Sonsuza kadar sürüklenir, atomlarıma kadar ezilirim. Bugün yine griyim. Koca bir hayat boyunca yaşadıklarımı küçücük bir hisse sığdırıp nasıl tarif edeyim? Bu yüzden belki de susmak en iyisi. Çünkü ne kadar konuşsam o kadar anlamayacaksın beni. Yine de anlatmak geliyor içimden sana, ne yapayım? Seni yazmak bir çeşit nekromansi.       Yokluğuna dayanamayıp devrilir tümcelerim. Öyle olmasa, yani sen olsan, o zaman ben bile mutlu olabilirim. Dünya acılarla dolu bir yer olmaktan çıkar; yaşamak bundan böyle sadece ıstırap değil. Senden çocuğum olsun isterim. Adını Yaz koyarım. Adını içimdeki karanlığa doğan güneşten alır. O doğduğunda gün doğar; ışık olur. Bak gördün mü, artık yaşamamın bir anlamı var! Ölmeyi...

Bohem Yalnızlığı

    Sen yaz düşüsün çocukluk aşkı. Gecesi başka; fezadaki yıldızların her biri, sana giden yollarda ekmek kırıntısı. Bir meltem eser, yahut burnumda ıhlamur ağaçlarının kokusu. Hikâyeler bana seni anımsatır, kahramanları sen. Nasıldı o şiir söyle; bir şehir gider benden sen gidersen...      Gündüzü başka, şarkılar seni hatırlatır. Kimse bilmez gerçeği, aşk bu yüzden Fransızca'dır. Siyah beyaz ve elegant. Sen yapbozun kayıp parçası, saklanan bir paskalya yumurtası. Biraz da alıngan. Kirpiklerine söyle kırpılmasınlar, canımdan edecekler beni canımdan.     Sabaha karşı kalem bırakır bileklerim. Gün doğmadan uyuman gerek, tan ağarsa uyuyamazsın. Tüm kalelerim zapt edilir, ordularım dağılır. Teslim olurum sana bilfiil, harap ve bitap. Seni sevmek vatan müdaafasıdır. Bense kuvva, sen eşkıya diyeceksen isyan etmem mi sandın? Ah o incecik dudakların olmasa seni görürdüm. Ya istiklâl mücadelesi verirdim uğrunda, ya ölürdüm!       Seni özgürc...

Pazar Kahvaltısı

      Hâyâllerimi inşa ettiğim yer burası; ve özümün şekillendiği... Gittiğim en uzak mesafeleri bile buraya göre ölçerim hâlen. Çünkü bu yer dünyamın merkezi. Beni son tanıyan büfeci de öldüğünde kapanmış dükkânı. Sürdürebileceğim sadece nostaljik bir romantizm. Göz alıcı sokak lambalarının altına yağmur çiser, sabahları ufuklarına sisler çöker. En beklemediğim anda hatıranla karşılaşırım.      Yollar da çehresiyle birlikte değişir şehrin. Biraz da çirkinleşir tabii, sanki dünyanın en güzel yeriymiş gibi. Ah, siz onu bir de benim gözlerimle görseydiniz! Gözlerim mi daha gençti yoksa başımdaki kavak yellerinden mi? Aralık sonunda, eski sevgili, sokaklarına yaz 'ı getirirdi. Ailecek oturulup bir pazar kahvaltısı edilirdi. Ben, seni hep daha çok severdim! Sen bana bunları yazdırabileceğini bilmezdin. Bir zamanlar burası kendimi ait hissettiğim bir yerdi. Artık o kişiye benzemiyorum dahi.     Yarım kalan tüm yazılarımın devamı bu. Şehrin sokaklarında...