Ana içeriğe atla

-Gitmek-

 
Hatırlayabildiğim en eski anılarımda dahi hep "gitmek" vardı benim. Öyle her zamanki gibi, bir yerleri keşfetmek için gitmek de değil; bazen, kaçmak için. Bazen de kaçtığım şeylere uzaktan bakabilmek, planlar kurup, sonra üzerine daha iyi gidebilmek için. Bu gidişim hangi sınıfa giriyordur bilmiyorum ama bugün "yine" gidiyorum. Üstelik bu sefer, duygusal ve romantik herhangi bir bağım olmasa da çok sevdiğim bu şehir, Melbourne'den...

 O da beni sevmiş olacak ki, yağmur yağdırarak veda ediyor bana. İster arkamdan su dökerek uğurlamak olarak algılayın, ister gidiyorum diye ağlıyor olsun... Her iki şekilde de o sevgiyi hissedebiliyorum yüzüme vuran her bir yağmur damlasında.

 Ne kadar ironik, bu defteri yazmaya başladığım günden beri kullandığım ve "bu kalem biterse ne yaparım, başka bir kalemle yazmak çok eğreti durmaz mı" diye düşündüğüm kelimin bitmesinin benim Melbourne'den gidişime denk gelmesi. Bu maceraya da bir kalem ve bir defterle başlamıştım, buraya gelirken. Ve buradaki en sevdiğim mekanda yazarken vedalaştık kalemle.

 Hayatta her şeyin bir görevi ve anlamı olduğuna inanan benim gibi biri için daha manidar bir şekilde olamazdı bu devir teslim. Melbourne defterini kapatıyorum yani artık. Bu durumda, "kalemini" demek daha doğru olacak. Buradan ayrılmadan önce, yapmak istediğim her şeyi yaparak ayrılıyorum. Böylece geri dönüp baktığımda tamamlanmış bir hikâye göreceğim. Yarım kalmış hikâyeler beni her zaman üzer. Neyse ki Melbourne bunlardan biri olmadı.

 Geldiğim ilk günden beri beni güler yüzüyle karşılayan ve sevgiyle kucaklayan Melbourne; resmiyeti bir kenara bırakıp sana Mel diyeceğim.

Senin için yazdığım şiiri bir gün tamamlayacağım.
Seni hep güzel hatırlayacağım.
Bu bir elveda değil, bu yüzden "hoşça kal" demek yerine "hallelujah" desem, kabul eder misin?
Günün birinde sana tekrar geri döndüğümde ise asla aynı olmayacak bunu ikimiz de biliyoruz. Bu yazılanlar ve geçen zaman belki de bir sonu olduğu için özeldi...
Seni hiçbir zaman unutmayacağım.

Sen de beni hatırla.

Hallelujah...



Victoria Eyalet Kütüphanesi
Mayıs 2019













Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Necronomicon

Daha önce hiç söylenmemiş ne söyleyebilirim?       Çok yorgunum. Ve çoktan kayboldum. Artık ilhamımı da yitirdim sanırım.  Yaşamak falan da istemiyorum. Karanlık bir çukur var içimde, evrendeki en ağır nesne. Işığımı yutar, beni çeker içine. Sonsuza kadar sürüklenir, atomlarıma kadar ezilirim. Bugün yine griyim. Koca bir hayat boyunca yaşadıklarımı küçücük bir hisse sığdırıp nasıl tarif edeyim? Bu yüzden belki de susmak en iyisi. Çünkü ne kadar konuşsam o kadar anlamayacaksın beni. Yine de anlatmak geliyor içimden sana, ne yapayım? Seni yazmak bir çeşit nekromansi.       Yokluğuna dayanamayıp devrilir tümcelerim. Öyle olmasa, yani sen olsan, o zaman ben bile mutlu olabilirim. Dünya acılarla dolu bir yer olmaktan çıkar; yaşamak bundan böyle sadece ıstırap değil. Senden çocuğum olsun isterim. Adını Yaz koyarım. Adını içimdeki karanlığa doğan güneşten alır. O doğduğunda gün doğar; ışık olur. Bak gördün mü, artık yaşamamın bir anlamı var! Ölmeyi...

Bohem Yalnızlığı

    Sen yaz düşüsün çocukluk aşkı. Gecesi başka; fezadaki yıldızların her biri, sana giden yollarda ekmek kırıntısı. Bir meltem eser, yahut burnumda ıhlamur ağaçlarının kokusu. Hikâyeler bana seni anımsatır, kahramanları sen. Nasıldı o şiir söyle; bir şehir gider benden sen gidersen...      Gündüzü başka, şarkılar seni hatırlatır. Kimse bilmez gerçeği, aşk bu yüzden Fransızca'dır. Siyah beyaz ve elegant. Sen yapbozun kayıp parçası, saklanan bir paskalya yumurtası. Biraz da alıngan. Kirpiklerine söyle kırpılmasınlar, canımdan edecekler beni canımdan.     Sabaha karşı kalem bırakır bileklerim. Gün doğmadan uyuman gerek, tan ağarsa uyuyamazsın. Tüm kalelerim zapt edilir, ordularım dağılır. Teslim olurum sana bilfiil, harap ve bitap. Seni sevmek vatan müdaafasıdır. Bense kuvva, sen eşkıya diyeceksen isyan etmem mi sandın? Ah o incecik dudakların olmasa seni görürdüm. Ya istiklâl mücadelesi verirdim uğrunda, ya ölürdüm!       Seni özgürc...

Pazar Kahvaltısı

      Hâyâllerimi inşa ettiğim yer burası; ve özümün şekillendiği... Gittiğim en uzak mesafeleri bile buraya göre ölçerim hâlen. Çünkü bu yer dünyamın merkezi. Beni son tanıyan büfeci de öldüğünde kapanmış dükkânı. Sürdürebileceğim sadece nostaljik bir romantizm. Göz alıcı sokak lambalarının altına yağmur çiser, sabahları ufuklarına sisler çöker. En beklemediğim anda hatıranla karşılaşırım.      Yollar da çehresiyle birlikte değişir şehrin. Biraz da çirkinleşir tabii, sanki dünyanın en güzel yeriymiş gibi. Ah, siz onu bir de benim gözlerimle görseydiniz! Gözlerim mi daha gençti yoksa başımdaki kavak yellerinden mi? Aralık sonunda, eski sevgili, sokaklarına yaz 'ı getirirdi. Ailecek oturulup bir pazar kahvaltısı edilirdi. Ben, seni hep daha çok severdim! Sen bana bunları yazdırabileceğini bilmezdin. Bir zamanlar burası kendimi ait hissettiğim bir yerdi. Artık o kişiye benzemiyorum dahi.     Yarım kalan tüm yazılarımın devamı bu. Şehrin sokaklarında...