Ana içeriğe atla

Sıradan

    

    Tüm muharebelerini kaybetmiş bir amiralin son kurşunu bu kelimeler. Bir insan kaç savaşta yenilebilir ki? İşte ben o kadar yenildim sana. Ah, hadi ama... Böyle bir cümlenin geleceğini sen de tahmin ediyordun, değil mi? Ezberlemiş olmalısın artık beni. İyice tanıyorsun, bir virtüözün enstrümanını tanıdığı gibi. Ve çoktan fark etmiş olmalısın aslında yitirdiğimi kelimeleri. Söyleyecek pek bir sözüm kalmamış geriye; birkaç süslü cümle ve biraz kafiye, o kadar! Sanki yine sarhoşum ve seni yazmak için bir bahane bulmuşum. Bir yerden ilham gelmiştir nasılsa, tanıdık bir müzik çalınmıştır kulağıma. Ne var bunda? Yazmak istiyorum, anlasana! [Yazasım Var #5] Ben bugün bile hâlâ otuzumda, seni düşünürüm her ayın dokuzunda. Kafiyeler yazma çabam, onların güzel olduğuna dair batıl bir inançtan ibaret. Çünkü sen de güzelsin. Seni yazmak demek, süpernovaya dönüşen yıldızları yazmak gibidir. Çünkü bulutsular da güzeldir. Yazdıklarımı anlamaları için astronomiyi ve uzayı bilmeleri gerekmez ya da boynundaki yıldızları... Yaşananlara tanık olmalarına da gerek yok, imgeler sığ. Kapalı anlatımlar ve gömülü anlamlar, yüzeyin yalnızca bir kat altında. Bu yüzden okumayı bıraksınlar, biraz sevmeye baksınlar. Sevenler anlar. Anlamazlarsa da kabahat benim, üstlenirim... Ne de olsa, ne sevmeyi becerebildim ne sevilmeyi bu hayatta. Bir tek, soğuğu ciğerlerime çekmeyi bildim, ayazda tir tir titremeyi! Bu yüzden adına Yaz dedim. Seni özledim be, ah, çok özledim! Sen saçlarınla savaşırdın, saçların benimle. Herkeste seni arardı gözlerim. Bana gökyüzüsün artık, uzanırım fakat dokunamaz ellerim. Sen; gençlikten bir anı, cızırtılı kulaklıktaki bir tını, mistik bir anlatı... Bense bir hayalperest, İkarus gibi, gökyüzüne dokunabileceğine inanan. Ama o da düşmüş sonunda, erimiş balçık kanatları.     Fark ettiğin üzere bu yazı tamamı ile benim hakkımda. Normalde böyle olmaz, seni betimlerim. Ancak fayda etmiyor betimlerim. Denemekten yoruldum, büyülü değil yeterince kelimeler. Bugüne kadar seni hiç etkilemediler. Bazen ağzınla kuş da tutsan yetmez. Ya da ben yeterince yetenekli değilimdir, kim bilir? Ben bilirim! Bana sorsan, sana yazılan en güzel satırları ben yazdım. Hatırlıyorum, bir gün anlamı gömmek için o kadar derin kazdım ki ben bile içinde kaldım. Neyse, senin ve benim haricimde de okuyanlar var bu yazıyı, hayatımın figüranları. Tıpkı benim, senin hayatında olduğum gibi... İşe yarar bir şey okuyamadılar bu yazıdan, manitaya göndermelik bir cümle bile çıkmadı onlara. Böyle bir vaadim yoktu en azından. Başlıkta daha bahsettim bunun nasıl bir yazı olduğundan. Birkaç süslü cümle, belki biraz kafiye, bir de...




(Orion Bulutsusu)







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anısına

      Bu, dünyada yazılmış en iyi ve en harika blog: Anısına.      Uzun zaman önce bir gece vakti kardeşim Semih ve ben, Ayvacık’tan Saray'a dönüyorduk. Uzun ve sessiz yolda bizden başka kimsecikler yoktu. Bütün gün alkol içmenin bize verdiği yetki ve yolun ıssızlığıyla birlikte; o gece o yoldaki -hatta belki de koca evrende- en gürültülü iki varlık bizdik.      Sonra birdenbire, yolun ortasında parıldayan bir ışık belirdi. Işık, sanki gözümüzün önündeki gerçeklik perdesinin yırtılması sonucu başka bir boyuta açılan ince bir çizgiden sızıyordu. Sonra çizgi büyüdü ve genişledi, gözlerimiz tamamen ışığın ihtişamına büründü. Açılan geçidin içinde bir siluet belirdi ve bizi o büyülenme halinden gerçeğe döndürdü. Sivri dişleri, kıvrımlı boynuzları ve kırmızı gözleriyle karşımızda Şeytan dikiliyordu.      Ve bize dedi ki: "Hemen şimdi, burada, bana dünyanın en iyi blogunu yazın! Yoksa ruhlarınızı yerim."      Donup kal...

Yadigâr

     İnsan, beyazlarını da severmiş yadigâr kalınca. Bu evden taşınacağım mesela. Kitap bir gün bitecek. İşimden de ayrılacağım. Ve sen bir hatıra olacaksın... Seni öyle seveceğim artık. Acıları kabullendiğim gibi kabulleneceğim yılların benden gidişini. Seni de giden o yıllarla birlikte geride bırakacağım. Hatıran yadigâr kalacak.      Şimdi boşuna kahrını çekiyorum dünyanın. Ne garip, hiç doğmak istememiştim oysa! Hatırla anne, göklerin tavanının çatırdadığı o kanlı geceyi. Hatırla sana neler ettiklerini! Değer miydi sence bu olanlara? Yeryüzünde öylece dolanan yalnız bir ruh olmama? Söyle, yıllarımı geri versinler, yıllarımı geri bana… İvedi bir yaz akşamı, güneş batarken, serin bir meltem kestiğinde son nefesimi, gözlerimi kapatıp karnındaki huzura döneyim. Huzuru geri bana…       Günler geçiyor elbet. Yaşamak, tatlı bir telaşın mücadelesi. En azından kendimi buna inandırıyorum ben de herkes gibi. Bir tutunma çabası… Hayatın kıyısınd...