Ana içeriğe atla

Orion


Göğsümün altındaki yakutu ona verirsem boynundaki yıldızlardan birini alabilirim sandım. Saati sol koluna takmayacak ve kabadayı gibi yürüyecekti. Tanrı onu benim başıma bela olması için yaratmıştı. Burnuna o şekli vermeye çalışırken ordaydım. Onu yaratırken ne kadar mutlu gözüktüğünü görseniz, siz de çok severdiniz. Onun da güzelliği oydu işte.

Gözlerine kara delikler koymak benim fikrimdi aslında. Baktığımda zaman dursun istedim, bir anlığına sonsuz olayım. Ne bileyim, anlatırlarken dinlememişim işte! Kara deliklerin ışığı içine çektiğini, akımına bir kez tutuldun mu bir daha kurtulmanın mümkün olmadığını... Bir kez sana öyle baktı mı bir daha kurtuluşun olmuyor.

Oysa sadece bana öyle baksın isterdim.

Yanağından öpmüştüm onu. O zamandan kalan bir kusur, yanağındaki çukur. Sanki galaksinin merkezi orası. Belki de öyle.  Tanrı, onu ne kadar sevmiş olduğumu bilecek kadar bilgeydi. Onu korumaları için emir verdi; sol omzuna Bellatrix, sol ayağına Rigel oturdu. Ah, bir gün Bellatrix'in ona ihanet edeceğinden korkuyorum, eskiden bana vurgundu. Yine de o kendini korur, bendeki de endişe işte. Hem Rigel de onunla, eski dostum Rigel...

Avcıyı kadın olarak yaratmasını tanrıdan ben istedim. Kırmadı sağ olsun. Neden kılıcını ilk kalbimi kesmek için kullandı ki? Neden oraya o parlak kırmızı taşı koymak zorunda kaldık? Bu kadar soğuk olmak zorunda değildi, şimdi ben de sıcağı hissedemiyorum. Soğuk kızıl taş... Onun yüzünden insanlara soğuk davranıyorum. Yakut yerine safir olmasını isterdim aslında. Safirden olsaydı da yine ona verirdim. Boynundan sarkan yıldızlardan birini verse yeterdi.

Belki de hak etmiyorum.

Aslında ben antik bir filozof ve şair olacakmışım, beni hayata geç kaydettirmişler ben de yanlış zamana gelmişim. Yeterli düşünsel bir ortam da olmadığı için tabii boktan bi yazar oldum. Ya aslında benim suçum değil yani. Hak ediyordum onu. Belki de o gün yüzünden böyleyiz. Benim kalbimi parçalamasına kızdığından, tanrının onun kulağına kelimeyi o şekilde fısıldaması yüzünden...

Soğuk ve kırık.

"Hallelujah"







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Necronomicon

Daha önce hiç söylenmemiş ne söyleyebilirim?       Çok yorgunum. Ve çoktan kayboldum. Artık ilhamımı da yitirdim sanırım.  Yaşamak falan da istemiyorum. Karanlık bir çukur var içimde, evrendeki en ağır nesne. Işığımı yutar, beni çeker içine. Sonsuza kadar sürüklenir, atomlarıma kadar ezilirim. Bugün yine griyim. Koca bir hayat boyunca yaşadıklarımı küçücük bir hisse sığdırıp nasıl tarif edeyim? Bu yüzden belki de susmak en iyisi. Çünkü ne kadar konuşsam o kadar anlamayacaksın beni. Yine de anlatmak geliyor içimden sana, ne yapayım? Seni yazmak bir çeşit nekromansi.       Yokluğuna dayanamayıp devrilir tümcelerim. Öyle olmasa, yani sen olsan, o zaman ben bile mutlu olabilirim. Dünya acılarla dolu bir yer olmaktan çıkar; yaşamak bundan böyle sadece ıstırap değil. Senden çocuğum olsun isterim. Adını Yaz koyarım. Adını içimdeki karanlığa doğan güneşten alır. O doğduğunda gün doğar; ışık olur. Bak gördün mü, artık yaşamamın bir anlamı var! Ölmeyi...

Bohem Yalnızlığı

    Sen yaz düşüsün çocukluk aşkı. Gecesi başka; fezadaki yıldızların her biri, sana giden yollarda ekmek kırıntısı. Bir meltem eser, yahut burnumda ıhlamur ağaçlarının kokusu. Hikâyeler bana seni anımsatır, kahramanları sen. Nasıldı o şiir söyle; bir şehir gider benden sen gidersen...      Gündüzü başka, şarkılar seni hatırlatır. Kimse bilmez gerçeği, aşk bu yüzden Fransızca'dır. Siyah beyaz ve elegant. Sen yapbozun kayıp parçası, saklanan bir paskalya yumurtası. Biraz da alıngan. Kirpiklerine söyle kırpılmasınlar, canımdan edecekler beni canımdan.     Sabaha karşı kalem bırakır bileklerim. Gün doğmadan uyuman gerek, tan ağarsa uyuyamazsın. Tüm kalelerim zapt edilir, ordularım dağılır. Teslim olurum sana bilfiil, harap ve bitap. Seni sevmek vatan müdaafasıdır. Bense kuvva, sen eşkıya diyeceksen isyan etmem mi sandın? Ah o incecik dudakların olmasa seni görürdüm. Ya istiklâl mücadelesi verirdim uğrunda, ya ölürdüm!       Seni özgürc...

Pazar Kahvaltısı

      Hâyâllerimi inşa ettiğim yer burası; ve özümün şekillendiği... Gittiğim en uzak mesafeleri bile buraya göre ölçerim hâlen. Çünkü bu yer dünyamın merkezi. Beni son tanıyan büfeci de öldüğünde kapanmış dükkânı. Sürdürebileceğim sadece nostaljik bir romantizm. Göz alıcı sokak lambalarının altına yağmur çiser, sabahları ufuklarına sisler çöker. En beklemediğim anda hatıranla karşılaşırım.      Yollar da çehresiyle birlikte değişir şehrin. Biraz da çirkinleşir tabii, sanki dünyanın en güzel yeriymiş gibi. Ah, siz onu bir de benim gözlerimle görseydiniz! Gözlerim mi daha gençti yoksa başımdaki kavak yellerinden mi? Aralık sonunda, eski sevgili, sokaklarına yaz 'ı getirirdi. Ailecek oturulup bir pazar kahvaltısı edilirdi. Ben, seni hep daha çok severdim! Sen bana bunları yazdırabileceğini bilmezdin. Bir zamanlar burası kendimi ait hissettiğim bir yerdi. Artık o kişiye benzemiyorum dahi.     Yarım kalan tüm yazılarımın devamı bu. Şehrin sokaklarında...