Ana içeriğe atla

Tutamıyorum Zamanı

Konu, şarap markaları. Masanın üstünde iki farklı şarap şişesi. Ve bir de İzmir rakısı. Sanma ki devrilmiş bardaklardan ağız dolusu küfürlerle içilmiş, hayır, çekirdek bir arkadaş ortamı. Çekirdek aile olabiliyorsa çekirdek arkadaş ortamı da olabilir mi? Neyse işte. Gecenin sonunda, yine ben bir yazıyla baş başa kalıyorum. Nerden estiyse bir ilham gelmiştir nasıl olsa. Neydi kural; ilham gelirse sorgulama, yaz! Fonda ''Müslüm Baba''. Üçüncü, dördüncü tekrarlar. Her seferinde de aynı şekilde giriyor şarkıya inatla; ''İnadına yenilmeden, aşık olmadan gel.''

 Sahi gelsene artık...

Yerine beni koyup sarhoş olmadın hiç, ama nasıl sarhoş olduğumu da biliyorsun az çok. Sen bana şarkılarını dinlettiğinde bile sarhoş oluyorum zaten. En güzel sarhoşluklardan biri de şu; biliyorum ki yazarken, elbet bir gün okursun yazdıklarımı. Okuyorsun da zaten. Bir de şarkıda diyor ya hani, şafağım kararır-daralır geceler. Bende öyle olmuyor işte! Geceler uzuyor, şafağım uzaklaşıyor. Sende de böyle oldu mu hiç?

Sahi özledin mi beni?

Şarap gibi olacaksın, yıllar geçtikçe daha da güzelleşeceksin eminim. Ama tüm o yıllara ithafen ben de hep bu şarkıyı dinleyebilirim. Sana hiç ''Kal, gittiğin yerde.'' demesem/diyemesem de, ''Gel kalbimde tahta sahip ol.'' diyorum her seferinde. Çünkü benim de kalbim serseri, şarkının dediği gibi. Benim de kalbim senin gülen yüzüne kurban olur ne zaman ilkbahar misali.

Sahi gülümsüyor musun şimdi?

Ama karar ver. Ver ki arkasında duralım o kararın. Bu da zaten şarkının son tekrarı, son paragrafı yazıyorum. Bak bu yazının da sonu var. Yok bu tehdit değil şampiyon sakin ol. Ama sen yine de karar ver, çünkü zaman geçiyor biz farkında olmadan. Bir bakmışsın yıllar olmuş yazı bitmiş, şarkı bitiyor yazıyla beraber...

Sahi bizden ne haber?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sıradan

          Tüm muharebelerini kaybetmiş bir amiralin son kurşunu bu kelimeler. Bir insan kaç savaşta yenilebilir ki? İşte ben o kadar yenildim sana. Ah, hadi ama... Böyle bir cümlenin geleceğini sen de tahmin ediyordun, değil mi? Ezberlemiş olmalısın artık beni. İyice tanıyorsun, bir virtüözün enstrümanını tanıdığı gibi. Ve çoktan fark etmiş olmalısın aslında yitirdiğimi kelimeleri. Söyleyecek pek bir sözüm kalmamış geriye; birkaç süslü cümle ve biraz kafiye, o kadar! Sanki yine sarhoşum ve seni yazmak için bir bahane bulmuşum. Bir yerden ilham gelmiştir nasılsa, tanıdık bir müzik çalınmıştır kulağıma. Ne var bunda? Yazmak istiyorum, anlasana! [Yazasım Var #5] Ben bugün bile hâlâ otuzumda, seni düşünürüm her ayın dokuzu nda. Kafiyeler yazma çabam, onların güzel olduğuna dair batıl bir inançtan ibaret. Çünkü sen de güzelsin. Seni yazmak demek, süpernovaya dönüşen yıldızları yazmak gibidir. Çünkü bulutsular da güzeldir. Yazdıklarımı anlamaları için astron...

Anısına

      Bu, dünyada yazılmış en iyi ve en harika blog: Anısına.      Uzun zaman önce bir gece vakti kardeşim Semih ve ben, Ayvacık’tan Saray'a dönüyorduk. Uzun ve sessiz yolda bizden başka kimsecikler yoktu. Bütün gün alkol içmenin bize verdiği yetki ve yolun ıssızlığıyla birlikte; o gece o yoldaki -hatta belki de koca evrende- en gürültülü iki varlık bizdik.      Sonra birdenbire, yolun ortasında parıldayan bir ışık belirdi. Işık, sanki gözümüzün önündeki gerçeklik perdesinin yırtılması sonucu başka bir boyuta açılan ince bir çizgiden sızıyordu. Sonra çizgi büyüdü ve genişledi, gözlerimiz tamamen ışığın ihtişamına büründü. Açılan geçidin içinde bir siluet belirdi ve bizi o büyülenme halinden gerçeğe döndürdü. Sivri dişleri, kıvrımlı boynuzları ve kırmızı gözleriyle karşımızda Şeytan dikiliyordu.      Ve bize dedi ki: "Hemen şimdi, burada, bana dünyanın en iyi blogunu yazın! Yoksa ruhlarınızı yerim."      Donup kal...

Necronomicon

Daha önce hiç söylenmemiş ne söyleyebilirim?       Çok yorgunum. Ve çoktan kayboldum. Artık ilhamımı da yitirdim sanırım.  Yaşamak falan da istemiyorum. Karanlık bir çukur var içimde, evrendeki en ağır nesne. Işığımı yutar, beni çeker içine. Sonsuza kadar sürüklenir, atomlarıma kadar ezilirim. Bugün yine griyim. Koca bir hayat boyunca yaşadıklarımı küçücük bir hisse sığdırıp nasıl tarif edeyim? Bu yüzden belki de susmak en iyisi. Çünkü ne kadar konuşsam o kadar anlamayacaksın beni. Yine de anlatmak geliyor içimden sana, ne yapayım? Seni yazmak bir çeşit nekromansi.       Yokluğuna dayanamayıp devrilir tümcelerim. Öyle olmasa, yani sen olsan, o zaman ben bile mutlu olabilirim. Dünya acılarla dolu bir yer olmaktan çıkar; yaşamak bundan böyle sadece ıstırap değil. Senden çocuğum olsun isterim. Adını Yaz koyarım. Adını içimdeki karanlığa doğan güneşten alır. O doğduğunda gün doğar; ışık olur. Bak gördün mü, artık yaşamamın bir anlamı var! Ölmeyi...