Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ayak Üstü

"Çarelerini tüketmiş bir adamın sahte parasını, sahte olduğunu bile bile kabul edecek insanlar vardır." İyiliklerinden mi? Acıma mı? Belki. Sadık, saf bir adamdı. Çenesinden sarkan, yılların attığı tokatlardan ağarmış sakallarını kaşıdı, sigarasını tuttuğu elinin tersiyle. Yukarıdan bakıyordu Cafer'e, kibrinden falan da değil. Cafer ufak tefek, kara kuru bir adamdı. "Hadi be dayı, boz şu parayı!" dedi bir kez daha; yalvarırcasına, aceleyle. Yılların yorduğu o derin çizgili çirkin yüzünde ne hikayeler saklıyordu daha. Yine hangi hikayenin kurbanı olacaktı Sadık kim bilir! İyi bir adamdı o. Ara sıra insanlara acırdı evet ama Cafer de bu kotayı fazlasıyla aşalı kaç sene olmuştu... "Cafer aga, geçen verdiğin şaraplar da sirke çıktı bak!" diye azarladı kendinden belki de yirmi yaş büyük adamı. Mahalledeki diğer adamların yaptığı gibi aşağılayıcı bir azarlama değildi ama bu. Kalptendi biraz, daha sıcak, biraz da feryatkâr. O adamın eline o paranın geç

Orion

Göğsümün altındaki yakut'u ona verirsem boynundaki yıldızlardan birini alabilirim sandım. Saati sol koluna takmayacak ve kabadayı gibi yürüyecekti. Tanrı onu benim başıma bela olması için yaratmıştı. Burnuna o şekli vermeye çalışırken ordaydım. Onu yaratırken ne kadar mutlu gözüktüğünü görseniz, siz de çok severdiniz. Onun da güzelliği oydu işte. Gözlerine kara delikler koymak benim fikrimdi aslında. Baktığımda zaman dursun istedim, bir anlığına sonsuz olayım. Ne bileyim, anlatırlarken dinlememişim işte! Kara deliklerin ışığı içine çektiğini, akımına bir kez tutuldun mu bir daha kurtulmanın mümkün olmadığını... Bir kez sana öyle baktı mı bir daha kurtuluşun olmuyor. Oysa sadece bana öyle baksın isterdim. Yanağından öpmüştüm onu. O zamandan kalan bir kusur, yanağındaki çukur. Sanki galaksinin merkezi orası.  Belki de öyle.   Tanrı, onu ne kadar sevmiş olduğumu bilecek kadar bilgeydi. Onu korumaları için emir verdi; sol omzuna Bellatrix, sol ayağına Rigel oturdu. Ah, bir gün

Tutamıyorum Zamanı

Konu, şarap markaları. Masanın üstünde iki farklı şarap şişesi. Ve bir de İzmir rakısı. Sanma ki devrilmiş bardaklardan ağız dolusu küfürlerle içilmiş, hayır, çekirdek bir arkadaş ortamı. Çekirdek aile olabiliyorsa çekirdek arkadaş ortamı da olabilir mi? Neyse işte. Gecenin sonunda, yine ben bir yazıyla baş başa kalıyorum. Nerden estiyse bir ilham gelmiştir nasıl olsa. Neydi kural; ilham gelirse sorgulama, yaz! Fonda ''Müslüm Baba''. Üçüncü, dördüncü tekrarlar. Her seferinde de aynı şekilde giriyor şarkıya inatla; ''İnadına yenilmeden, aşık olmadan gel.''   Sahi gelsene artık... Yerine beni koyup sarhoş olmadın hiç, ama nasıl sarhoş olduğumu da biliyorsun az çok. Sen bana şarkılarını dinlettiğinde bile sarhoş oluyorum zaten. En güzel sarhoşluklardan biri de şu; biliyorum ki yazarken, elbet bir gün okursun yazdıklarımı. Okuyorsun da zaten. Bir de şarkıda diyor ya hani, şafağım kararır-daralır geceler. Bende öyle olmuyor işte! Geceler uzuyor, şafa