Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kesişen Yollar Şairi

Adam, arabanın kaportasına yaslanmış çağırdığı kişinin gelmesini bekliyordu. Bir süre bekledikten sonra bir bira açmış, onu bitirmiş ve ikinci biraya geçmişti. Stres, endişe ve heyecan yüzünden ona göre saatlerdir bekliyor gibi gelse de henüz 15 dakikadır oradaydı, arabayla şehre on dakika uzakta olan kasabanın yolundaki dörtlü kavşakta. Bir dizide gördüğü bu şey deneyene kadar güzel bir fikirdi. Şimdi ise aptalca geliyordu. Birasını bitirdikten sonra evine geri dönmeye karar verdi. Arabadan gelen müziğe biraz daha ses vermek için camdan içeri eğildi ve sesi açtı. "Muddy Waters - Rock Me" çalıyordu. "Güzel müzik." dedi arkasından gelen bir ses. Adam hızla arkasını döndü ve karşısında duran yirmili yaşlarının ortasındaki güzel kadına baktı. Gökyüzünün en doruk noktasında duran ay'ın beyaz ışığı esmer tenine düşerken, simsiyah gecedeki yıldızlar saçlarını süslüyordu. Kemikli bir yüzü ve şirin bir burnu vardı. Bir an için gözleri tamamen kırmızıya döndü ve he

Lekesiz Zihnin Sonsuz Gün Işığı (Part II)

- Ne demek bu? - Bir şairin bir sözünden alınma ama önemli olan anlamı değil, ne ifade ettiği. Tayfun tüm bunlardan sıkılmaya başlamıştı. Dün geceden kalma baş ağrısı ve mide bulantısı yetmezmiş gibi bir de karşısında oturan kızın anlattıklarını anlamaya çalışıyordu. Yine soruyla karşılık verdi. - Ne anlam ifade ediyor peki? Karşısında oturan kız gözlerini devirerek camdan dışarı baktı. Birkaç saniye söyleceklerini toparladı kafasında. Gözlerini tekrar Tayfuna çevirmişti. Kafede buluştukları andan itibaren karşısındakiyle konuşmaya çalışan kız yorulup pes etmişti. Gözlerindeki ateş, çabalarının boşa çıktığını gördükçe parlaklığını kaybediyordu. Mutsuzca devam etti konuşmasına. - Film. Filmde insanların hafızasından birini, bir şeyleri çıkarabilen bir doktor var. Sen de beni hafızandan sildirmişsin. Dedi, kendi bile söylediğine zar zor inanarak.  Tayfun bir kahkaha patlattı, komik bir şeye güler gibi değil, daha çok sinirlenir gibi. - Benimle dalga mı geçiyorsun? Ama

Lekesiz Zihnin Sonsuz Gün Işığı (Part I)

Loş ışık klişesine tamamen karşı olan bu mekan, şehrin en kaliteli yeri sayılırdı. Gençler genelde kalbur üstü bir şeyler yapmak isterlerse oraya giderlerdi. En azından ucuz meyhanelerde para harcamayı daha mantıklı bulan Tayfun ve varoş arkadaşlarının düşünceleri bu yöndeydi. Sosyete mekânı. Bu gece sosyete mekanında, nispeten sosyetik arkadaşlarıyla bir buluşmadaydı. Biraz eski dost meclisi gibi, biraz da eski günleri anmak için toplandıkları bir gece. Oturdukları ne büyük ne de küçük masanın sol tarafında mekanın kocaman pencereleri vardı, tüm duvarı kaplayan pencereler insanların sigara içmek için çıktıkları balkon ve mekanı birbirinden ayırıyordu. Balkon'un aşağısında insanların yürüdüğü kalabalık kaldırım ve hemen kaldırımın yanına park etmiş araçlarla dolu bir sokak uzanırken, pencerenin diğer tarafında, mekanın içi sokağa dik bir şekilde devam ediyordu. Merdivenlerden çıkan insanlar sağlı sollu yerleştirilmiş masaların arasındaki yürümelik yerden geçer ve sokağı izleyebi

EGO

Güzel bir üslubun varsa, yazılanlar çikolata ve kaymak tadında. Peki ya yoksa? Neden acı biber etkisi yaratmak zorunda! Ah, insanların egolarının olmamasını anlamıyorum. Bence egonun olmaması bir aşağılık-lıktır. Gel de sana şöyle anlatayım, “ego” denilen şey biraz abartılıyor. Yani yanlış anlaşılıyor. Ego; aşağılık kompleksi olan insanların, kendiyle barışık olan insanlarda gördüğü şeye koydukları isimdir. Başta “şey” yerine “kusur” kelimesini kullanmak istedim ama bana göre bu bir kusur değil bir lütuftur. Zamanla aşağılık kompleksi olan insanlar tarafından kusurlaştırılmış ve uygun örnekler bulunarak markalaştırılmıştır. Peki ne mi bu uygun örnekler? Tabii ki bu gün gördüğünde, “egosundan geçilmeyen insan işte budur” dediğin insanlar var ya, heh işte onlar bu markanın üreticileridir. Bizim küçük, sevimli egolarımız bu günün ego kavramıyla can çekişiyor. Egonun sevimlisi mi olur deme, olur! Hani bir iş başardığında, birine küçük de olsa bir yardım ettiğinde içindeki kelebeklerde

Cenazem, Düğün (Demo)

Bugün, Freddy Mercury olmak nasıl bir his onu öğreneceğim. Biraz sonra, kasabanın en eski yapısı olan, aşağı camiinin bahçesindeki musalla taşından tabutumu sırtlayacaklar. Bu yer çocukken de beni hep ürkütürdü. Demek ki bu gün içinmiş... Ama hey! Hemen hüzünlenmeyin. Bugün bir bakıma mutlu bir gün. İşte geliyorlar... Hocanın namazı başlatmasını bekleyen, camii avlusundan taşmış, sokağa saçılmış yüzlerce insanın suratındaki asık yüzden farklı olarak, sokağın karşısındaki iki katlı apartmanın yanına park etmeye çalışan kamyonetin içindeki iki eski dostumun gülen yüzleri... Ahahah, Faruk bayağı sinirden gülüyor. Yüzü de kıpkırmızı olmuş. Ya öldüğüme üzülmüş ağlamış, ya da dev hoparlorleri kamyonetin arkasına yerleştirirken yorulmuş. İkisi de mümkün. Oğulcan da gülüyor. Ama tabutumu görünce gülümsemesi durulur, dalar gider bi... Tabutuma doğru çevirdi kafasını. İşte beklediğim bakış geliyor... Kamyonun arkası camiinin bahçesine bakacak şekilde park ettiler ve yanlarındaki binanın balkon

Sevmedim Seni

I Seninle dolaştığımız o sokağı, Aklımda sen varken yürüdüğüm kaldırımları, bir ağacın dallarını bir şarkının notalarını sevmişim ben. Bir kulaklığın cızırdamasına adamışım duygularımı. Gittiğim yollar gündüz gece; sırdaş olmuş aşkıma. Ben seni sevememişim ki... Hiç gitmediğim bir şehrin sahilini sevdirmişsin bana. Daha önce gezmediğim  sokaklarında seni düşünürken bulmuşum kendimi. Sen bana, bir mevsimin ağaçlardaki yaprakları sarartmasını sevdirmişsin kendini sevdirmek yerine. Seni hiç unutmayayım istemişsin. Ben seni hiç sevmemişim ki... Karanlık bir sokakta yürürken gecenin köründe, arkadaşımla yaptığım muhabbetleri sevmişim ben. Ve tüm o güzellikleri... Ağustosları sevmişim, adını sevmişim, adın Yaz, yazı sevmişim. Ben seni değil, bütün o isyanları, devrimleri ve devrimcileri hatta, anarşistleri sevmişim daha fazla, idealist düşünceleri... Seni sevememişim ki nereden bileceksin? Ben çekinceleri sevmişim o heyecanı. Gözlerine bakmanın dayanılm