Ana içeriğe atla

Cenazem, Düğün (Demo)

Bugün, Freddy Mercury olmak nasıl bir his onu öğreneceğim. Biraz sonra, kasabanın en eski yapısı olan, aşağı camiinin bahçesindeki musalla taşından tabutumu sırtlayacaklar. Bu yer çocukken de beni hep ürkütürdü. Demek ki bu gün içinmiş... Ama hey! Hemen hüzünlenmeyin. Bugün bir bakıma mutlu bir gün. İşte geliyorlar... Hocanın namazı başlatmasını bekleyen, camii avlusundan taşmış, sokağa saçılmış yüzlerce insanın suratındaki asık yüzden farklı olarak, sokağın karşısındaki iki katlı apartmanın yanına park etmeye çalışan kamyonetin içindeki iki eski dostumun gülen yüzleri...

Ahahah, Faruk bayağı sinirden gülüyor. Yüzü de kıpkırmızı olmuş. Ya öldüğüme üzülmüş ağlamış, ya da dev hoparlorleri kamyonetin arkasına yerleştirirken yorulmuş. İkisi de mümkün. Oğulcan da gülüyor. Ama tabutumu görünce gülümsemesi durulur, dalar gider bi... Tabutuma doğru çevirdi kafasını. İşte beklediğim bakış geliyor... Kamyonun arkası camiinin bahçesine bakacak şekilde park ettiler ve yanlarındaki binanın balkonundan biri priz sarkıtıyor. O binada oturanlar ilk okuldan arkadaşımın ailesiydi. Faruk'un da ikna edici konuşmasıyla çorbada bir tuzları bulunsun istemişler sanırım.

Tabutumun üzerinden birazcık da onların yanına doğru süzülüyorum. Ön saflardan, en yakınlarımın; arkadaşlarımın ve aile bireylerimin olduğu taraftan arkalara doğru gittikçe hüzünlü insanların ve tanıdık simaların sayısı azalıyor. En arkaya ulaşıp bahçenin kapısından çıkıyorum. Kadınlar, kızlar dışarıda. Demek bu vasiyetimi yerine getirememişler. N'olur yani sevdğim kadınlar da en ön saflarda dursaydı. Annem'i görüyorum, annem ağlıyor. Kıyamam, kadın bayıldı bayılacak. Neyse birazdan neşesi yerine gelir onun da. Bu arada görmeyi istediğim birkaç kişi yine yok. Böyle zamanlarda da göremeyeceksek bir daha ne zaman göreceğiz ki be! Kiminin okulu vardır, kimi çok uzakta olduğundan gelememiştir. Ama insan görmek istiyor...

Anlaşılan kimse konuşma da yapmayacak. O vasiyet de yalan oldu. Ulan, ölüye hiç mi saygınız yok be!

İyice yaklaştım, konuşmaları duyuyorum. Faruk: "Taşlayacaklar bizi!" diyor, Oğulcan "Taşlasınlar b'oğlum!" deyip gülüyor. Hoca namaza başlar başlamaz bunlar da müziği başlattılar. Girişteki arpej çok dikkat çekmedi ama birazdan herkes fark eder. İşte bu yüzden size emanet ettim en kıymetli vasiyetimi. Bir adamın son arzusu. Hoca dönüp dönüp bakıyor. Ulan namazı piç ettin be! Sela'mı da içten okumadın zaten, kıl'ım sana...

"Merhum'un son isteği bu, hoca! Çorapla gömelim demiyoruz, sen işine bak!" diye bağırdı Faruk. Bu arada şarkıyı tanımışsınızdır, o kadar söyledim cenazemde bunu çalacaklar diye; insan bir merak edip açıp dinler. Ama tanımayanlar için söyleyeyim, 1992 yılında Freddy Mercury anısına verilen konserden "Knocking on Heavens Door" çalıyor. Benim verdiğim, şarkının bulabildiğim en kaliteli kaydını çalıyorlar. O işi de düşünmem bayağı iyi olmuş. İşte, bıdı bıdı yapan birkaç kişiye rağmen ön saflardakiler tabutumu sırtladı. Babam, Kardeşim, Dedem, Serhat... Dedemden bile erken gidiyorum işe bak! Neyse en azından dehşet yakışıklı bir ceset bıraktım geride. Bu kıyağımı da unutmasınlar...

Tabut omuzlarda bahçeden çıkıp, Çamlık'a, kasabanın mezarlığına doğru yönelirken annemi görüyorum. Şarkı biraz iyi gelmiş ama hâlâ çok kötü. Ananem, anneme destek olmaya çalışıyor. Kadına da yazık... Babamdan Semih, dedemden Şafak devralıyor tabutumu. Tabutumun üzerine doğru uçuyorum tekrar. Biz uzaklaştıkça müziğe ses veriyor Oğulcan.Tayfun gelip devralıyor Kağandan tabutu. İnsanın kardeşi 1.95 olunca tabutu taşıması da bayağı sıkıntı yaratıyor tabii diğerlerine...

Bekleyin bekleyin, en iyi kısmı geliyor...

Slash solosu!
Soloyla beraber biraz yükseliyorum. Biraz hüzün kaplıyor içimi. Artık gitme vakti geliyor. Vakit demişken, Axl; "Bence neyin zamanı geldi biliyorsunuz!" diyor. Yaparlar mı lan? Şarkıda bir kez "knock knock knocking on heavens door" dedikten sonra, bir kez de cenazeme katılanlar söyler mi o kısmı? Yok Kartal, abartma... Yalnız Oğulcan sesi sonuna kadar açtı. Beni cennete götüren Axl Rose'un tizz sesi oluyor. Bulutlara kadar yükseliyorum. Neyse ki hava da çok güzel, güneşli. Gömülüşümü izlemek yorunda kalmayacağım. İyi ki yağmurlu ve kapalı bir gün değil. Öyle olsaydı, ben de mezarlığa gidip gömülüşümü görmek zorunda kalırdım. Mevsim Yaz, belki de Bahar. Mutluyum. Güneşe doğru yükseliyorum...













Yorumlar

  1. Demo dediğin ölüm gününün demosu olsa gerek. Ama merak etme, "eğer ölmez sağ kalırsak" komşunun prizine üçlüsüne kalmaz, cenaze alayının arkasından inlete inlete gideriz mezarlığa.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum 8 sene önce yapsaydım, ulana .mını skim evet aynı böyle olur derdim. Şimdi bir içim buruldu, okuyunca...

      Hee yanlış anlaşılmasın, kardeşimin vasiyetini yerine getirmez miyim ? Cihatçıları sikerim yine o şarkıyı orda bütün eşrafa dinletirim. Ama gülünür be ?

      Gülünür mü amına koyayım! Kartal oğlum bu bizim Kartal! 15 yıldır aynı kaba aynı renk sıçtığım adam ölmüş.

      Her şeyi zamana göre yorumlamak lazım fakat kardeşim herhangi bir revize dileğin varsa gönder gelsin. Faruk da götlük yapmayacak sözüm söz!

      Sana yakışan en güzel konuşmayı da yapıcağım şüphen olmasın - ne kadar beceremesem de böyle şeyleri-

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her Ayın Dokuzu

              Her yazın kendine has bir kokusu vardır. Kesik bir meltem eser ve o an hatırlarsın. Kimi zaman Şirince Şarabı tadında, bazen de balık ve bira... Akşamüstü turunculuğunda fark edersin tükendiğini tüm kelimelerin. Söylenecek pek bir şey kalmaz geriye. Yaşın yirmi dokuz. Artık her ayın dokuzu bir armağandır eski sevgiliye. Gitarcının hediyesi renkli bir pena, şairinki birkaç kafiye. Ve sen, öylece beklemeye devam edersin akşam çökerken. Gün aheste uzaklaşır.        Gökyüzüne yıldızlar yaraşır, dudağında muzip bir gülümseme. Hiçbir ressam boyayamaz güzelliğini. Tanrı varsa en büyük kanıtı sensin. Ne bir eserim yakışır gözlerine, ne de ben hatırladığın o aptal çocuğum artık. Aşk, âlimlerin kendilerini işine adamak için uydurduğu bir bahane miydi sadece? Yoksa kuyumcular daha fazla pırlanta satsın diye mi severiz sence? Boşver, bazı soruların cevabının olmasının dahi bir mânâsı yoktur. Hayat da böyle belki, gelip geçiyor yaşıyoruz diye nasılsa.      Sen tahtında oturup yarını p

Hatırlamak Laneti

    Her şey karanlığa gömülür, derin ve sessiz karanlığa... Bazı hatalardan dönülmez. Vakit yetmez toparlanmaya. Pişmanlıklar bavula sığmaz. Bir kısmını bırakırım hiç bilmediğim yabancı bir şehirde, seninle birlikte.       Sevebilirdim oysa burayı, yaşayabilirdim yıllarca. Köşe başında bir kahvecim olurdu, her gün gittiğim bir kitapçım… Müzelerin önünden geçerken birlikte gezeriz diye planlar yapardım. Bir pizzacı bulurduk sonra. Bir kilisenin önünde otururduk yorulunca. Elini tutardım yürürken. Hangi sokakta istersen orada fotoğraf çekilirdik. Seni trene bindirip de uğurlama vakti gelince, gitme derdim!      Sana gitme demedim, Lavinia. Sarılıp öpmedim. Bunlar valizime sığdırabildiğim pişmanlıklardan birkaçı. Artık nereye gitsem yanımda taşıyacağım, bu ıssız karanlıkta bana eşlik etsinler diye. Hatırlayacağım. Sen unuttun mu acaba?       Hatırlamak laneti ile cezalandırılmışım ben. Milyonlarca olasılık dönüyor kafamda, yaşadığımız hayatlar ve yaşamadıklarımız da… Sakın yanlış bir şey

Hazan Biri

            Dünya üzerime gelir; diz çökmüş Atlas gibiyim. Omuzlarım ezilir, kelimeler boğazıma dizilir. Kimseye laf anlatmak gelmez içimden. Gözlerime bakma anne, sana yalan söylemek istemem. Nazende bi' düş, bazen bir gülüş alır götürür... Sessiz bir öpüş ve keskin bir bakış öldürür beni. Yazan biri değil, hazan biriyim artık ben. Yapraklarım dökülür.       Geçmiş, dönemeyeceğim kadar uzaklaşır benden. Kurduğum hayaller yıkılır, propagandasını yaptığım davalar satılık çıkar. Dionysosçu bir tragedya oynarım. Çağın bir kahraman ve sana baş kaldıran! Ne gelir elden? Artık formüllerle yazamam. Semih fark eder, Cennet beğenmez. Koray, zarlarımı yeniden at! Soluyor bak auram. Bu fani bedenim elbet tadacak bir gün ecelden; fakat ideam ulaşılamaz.     Kaç kere sıfırdan başlayabilir ki insan? Daha kaç savaşa tanıklık eder bu meydan? Kaç yağmur temizler günahlarımı? Ben, senin yerine de yandım ulan! Sen taşı içimde söndürdüğüm bu yangını. Al ellerinin arasına başını, söyle kendine ne yalan