Çarpma işlemindeki 1 kadar etkim var hayatım üzerine. Her öfkelenişimde sövüyorum toyluğumdan geçinenlerin düzenine. Kuduran denizin dalgaları gibi köpürüyorum gri. Sonra duruluyorum, ya ne olacak? Ben aslında buyum, Sylvia’nın öz oğlu. Yok başka bir şey olduğu. Yanlışlıkla öldü diyecekler arkamdan. Ya da bir dalyarak gelip ileri geri konuşacak başımda. Ve sen, benim güzel katilim, elbet bir gün anacaksın beni. Cenazem gözlerinden kalkacak.
Böyle olacak gidişim. Gelecek planları yaparken, ölümsüzmüşüm gibi. Hepsi bitecek ve tükeneceğiz. Perişanım şimdi, sen de mutlu ol. Büşra, bu yazıda nihayet biraz Sezen Aksu görebilecek. Biraz da Birhan Keskin, yani öylesine barbarca bir sevgi. Hani şu mavi kubbeyi başına taç olsun diye ben dikmişim sanki. Hoyrat sevdam peşine düşecek rüyalarında, çocuksu hayallerim avlayacak seni bir gece vakti. Gök çatırdayıp başına yıkılacak. Üzerine karlar yağacak ve üşüyeceksin. İşte o vakit anlayacaksın beni.
Sadece yalnız hayalperestlerin gittiği bir yer vardır. Orada her şey mümkün olur. Frankenstein, canavarını yaratır. Alice, beyaz tavşanı takip eder. İkarus, güneşe uçar. Odisseus, evine döner. Ben, seni yazarım. Kovarlar beni oradan; sen yasaklanırsın. On emir gibi son emir; unut onu! Unut artık, çok yoruldun. Grotesk hayallerini de al ve çekil huzurumdan, sana on yıllık sessizlik orucu. Hatta on bir. Son bir veda etmeksizin dünyaya düşerim. Döngü, sonsuzluğun mutlak sonu. Unut onu, unut onu…
Ağlayarak açarım gözlerimi. Anne sütünde tadarım seni. Adını bile hatırlayamam. Unu tonu, unu tonu. Ahh! Özlemek ayrı konu…
Yorumlar
Yorum Gönder