Adam, arabanın kaportasına yaslanmış çağırdığı kişinin
gelmesini bekliyordu. Bir süre bekledikten sonra bir bira açmış, onu bitirmiş
ve ikinci biraya geçmişti. Stres, endişe ve heyecan yüzünden ona göre
saatlerdir bekliyor gibi gelse de henüz 15 dakikadır oradaydı, arabayla şehre on dakika uzakta olan kasabanın yolundaki dörtlü kavşakta. Bir dizide gördüğü
bu şey deneyene kadar güzel bir fikirdi. Şimdi ise aptalca geliyordu. Birasını
bitirdikten sonra evine geri dönmeye karar verdi. Arabadan gelen müziğe biraz
daha ses vermek için camdan içeri eğildi ve sesi açtı. "Muddy Waters -
Rock Me" çalıyordu.
"Güzel müzik." dedi arkasından gelen bir ses. Adam
hızla arkasını döndü ve karşısında duran yirmili yaşlarının ortasındaki güzel
kadına baktı. Gökyüzünün en doruk noktasında duran ay'ın beyaz ışığı esmer tenine
düşerken, simsiyah gecedeki yıldızlar saçlarını süslüyordu. Kemikli bir yüzü ve
şirin bir burnu vardı. Bir an için gözleri tamamen kırmızıya döndü ve hemen
sonrasında saçıyla aynı kahverengiliğine geri döndü. Karşısında duran adama kim
olduğunu tanıtmak için yaptığı bu harekete hiç de gerek yoktu, çünkü adam kim olduğunu
gayet iyi biliyordu kadının.
Yanlarında parlak süslemeleri olan yarı topuklu yarı spor
siyah ayakkabıların üzerine parlak siyah bir kot ve Dio'nun meşhur "devil
horn" hareketini yaptığı beyaz bir bluz giymişti. Bluzun üzerinde siyah
deri bir ceket vardı.
"Şeytan marka giyer sanıyordum." söylediği ilk şey
oldu.
"Şeytan belki, ben yakışanı giymeyi tercih
ediyorum." dedi ve kendine baktı. Endişeli bir şekilde karşısındaki adama
dönüp: "Olmamış mı?" diye sordu.
Adam birasını tuttuğu elinin işeret parmağını kadına
doğrultarak: "Ben beğendim. Tshirt benim olabilir mi?" diye sordu
şakadan gülümsemeyle.Elini uzatan adamın birasını alırken "Dileğin bu mu?"
diye sordu kadın, yine esprili bir dille.
Konu dilek kısmına geldiğinde adamın havası değişmişti.
Artık baştaki haline göre bile daha endişeli gözüküyordu. Kendi havasını
düzeltmek için yapmaya çalıştığı esprilerin ve hatta çalan müziğin bile pek bir
fayfası olmamıştı. Kadın bir kez daha şakayla karışık söze girdi. "Bu
arada, buluşmak için gerçekten Edirköy yolunu mu seçtin?" Dedi etrafına
bakarak. "Espri anlayışına bakılırsa, daha yaratıcı olmanı beklerdim.
Genelde insanlar beni şehrin diğer tarafındaki parkın oraya çağırıyorlar hem
manzarası da güzel."
Aşağılık kompleksi devreye giren adam hemen savunmaya geçmek
istemişti. Buraya çağırmasının neden daha iyi olduğunu kanıtlamak için bir
şeyler söylemeye çalıştı ama çabaları boşaydı. Aklına tek bir iyi sebep bile
gelmiyordu. Kadının "insanlar"
deyişi dikkatini çekti sonra. Şaşkınlıkla gözlerini açarak: "Seni çağıran
başkaları da mı oldu?" diye sordu. Kadın istemsizce gülümserken
"Aklın şaşar!" diye yanıtladı. Gülmesi bitince ciddi bir
ifadeyle, "Sadede gelelim." dedi.
Adam derin bir nefes alıp verişinden sonra konuştu.
"Ben yazar olmak istiyorum. Ama bu benim kendi başarım olsun istiyorum,
kendi kendimi geliştirmek istiyorum. Eğer başarılı olursam bunda başkasının
parmağı olmamalı."
"Peki, benden ne istiyorsun?" diye sordu kadın.
"Konu sıkıntısı çekiyorum. Yazmak istiyorum ama yazacak
bir şeyim yok. Hiçbir zaman yazacak konularım bitmesin istiyorum. Her zaman
yazabilecek bir şeylerim olsun. Senden dileğim bu."
Kadın adamın isteğini takdirle karşılamıştı. Bir numaralı
yazar olmayı dileyebilirdi ama o bunun yerine uğruna yazacağı bir şeyler olsun
istiyordu sadece. Hem aptalca hem de sevimli. Kadın adama doğru bir kaç adım
attı. Aklından geçen şey yüzüne bir gülümseme olarak yansıdı ve uzatmadan söze girdi:
"Nasıl istersen. Sana yazmak için bir şey
vereceğim. Aşk. Bana aşık olacaksın ve benimle ilgili yazacaksın. Hiçbir zaman
bitmeyecek bir aşk olacak bu ve senin de her zaman yazabileceğin bir konun. Fiyatı ise ruhun."
"Baksana, tam bir dilek bile dilemiyorum. Bunun için
ruhumu kaybetmek biraz fazla gibi."
Kadın bir adım daha yaklaşıp elini adamın yanağına
götürdü.
"Hayatım, aşk zaten ruhunu kaybetmek değil midir?"
Adama iyice yaklaştı ve karşısındakinin buna bir itirazı
olmadı. Bu anlaşmayı kabul etmek demekti. Kadın dudaklarıyla adamın dudaklarını
mühürledi. O andan itibaren, her geçen gün adam kadına daha da aşık
olacaktı ve onun için yazacaktı. Yazacak konusu hiç eksilmeyecekti, tıpkı
istediği gibi.
Adam anlaşmanın belki de öpücüğün etkisiyle heyecanlanmıştı.
Kadın geri doğru birkaç adım atarken elini kaldırıp parmaklarını açıp kapatarak
el sallama hareketini yapıyordu. "Hoşça kal, aşkım." dedi ve arkasını
döndü. Adam da arabasına doğru dönüp bir adım attı ve ardından:
"Hey bekle! Herkes oraya çağırırken yaratıcı olan
bur..."
İblis çoktan
gitmişti.
Yorumlar
Yorum Gönder