Yabancısı olduğun şehirlerin siluetleri geceleri birbirine benzer. Gökdelenlerin tepesindeki ışıltılı hayatın da kirli sokaklardaki hamam böceklerinin de birbirinden farkı yoktur. Kulaklarında tekrara aldığın müzik çalarken caddelerinde dolaşırsın şehirlerin. Hastalık ruhuna işler, genzinde bir kusmuk kokusu… Merhabalar, elvedalara karışır; pişmanlıklar birbiriyle yarışır. Gözünden akan birkaç damla yaş dudaklarında tuzlu bir tat bırakır. Bu, pişmanlığın acı tadıdır… Hayat, akıp giden bir nehir gibidir. Seni alıp sürükler bir yerlere, ancak öylece istediğin yere götürmez. Güzel şeyler hiçbir zaman kendiliğinden gerçekleşmez. Orada olmak, katkıda bulunmak gerekir. Kulaç atar, kürek çekersin. Bazen ulaşsan da gittiğinde orada bulamazsın. Uğraşsan da istediğin gibi olduramazsın. Hiç denemediğin hayallerin de deneyip başaramadıkların da tepene yıkılır. Ne güneş doğsa da aydınlatır artık ne de yiyip içtiğinin bir tadı kalır. Bu, çaresizliğin acı tadıdır… İyi ya da
Yazarak kaybolan birini okuyarak bulabilir misin?