Ana içeriğe atla

Niyetsizce


Sonunu bildiğim bir kitap gibiydi bu. Tıpkı kitabı eline aldığında ilk iş en arka sayfada yazılı son cümleye bakan Gözde gibi. Oysa kitabın sonunu bana hiç söylemezdi. Gözlerine baktığım zaman gerçeği görürdüm, her zaman gördüm. Beni bekleyen sonun onlarca sayfaya değeceği veya hayal kırıklığına sebep olacağı gerçeği. Bu ikilem yüzünden nefret ettim sonunu bildiğim her şeyden. Çünkü bazen sonunun kötü olacağını bile bile devam edersin.

Sonunda ölüm olduğunu bildiğin halde yaşamak gibi. Deyim yerindeyse savaşırsın, çünkü hayat bunu gerektirir.

Gerçeği bilmek çoğu zaman hiç kimse için bir şey ifade etmez. Çünkü gerçeğin duygularla hiç alakası olmadı. Onu sevebilirsin, ondan nefret edebilirsin hatta ona karşı tamamiyle kayıtsız kalabilirsin ama o orda öylece durur. İnsan türü bu yüzden en kötü senaryonun içine düşmediği sürece gerçekle ilgilenmez. Bir suç olmadan delillere ihtiyaç hiç olmamıştır. İstibdatsız aydınlanma görülmemiştir. Ağlamayana süt verilmemiştir. Hayır, insanlık gerçeklere hiçbir zaman öncelikle ihtiyaç duymamıştır.

Bir bilim-kurgu filminde de, fantastik bir romanda da istediğin şey, imkansız koşulların içinden büyük çabalarla çıkacak bir baş kahramandır. Yeri gelmişken, tüm romantik eserlerin temelinde de bu yatar. Siz hiç filmin sonunda kavuşmasa bile yan yana gelmiş iki aşık görmediniz mi? İşte size "bir kez daha"  dedirten şey umuttur. Gerçek ne olursa olsun, sonunu bile bile umut etmeye devam edeceksin. Nietzsche bu yüzden "umut pandoranın kutusunda kalan son kötülüktür" der.






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unu Tonu

       Yaşayarak ölüyoruz, kurtuluşumuz yok. Ağlamak istedikçe akıyor içime gözyaşları. Çığlıkların yerine kopuyor bazı şeyler benden. Sessizlik boğazıma dolanıyor; sensizlik yutkunuyorum. Ölmek için yaşamaz insan; üzülmek için sevmez de... Özlemek ayrı konu. Unut onu, unut onu!        Çarpma işlemindeki 1 kadar etkim var hayatım üzerine. Her öfkelenişimde sövüyorum toyluğumdan geçinenlerin düzenine. Kuduran denizin dalgaları gibi köpürüyorum gri. Sonra duruluyorum, ya ne olacak? Ben aslında buyum, Sylvia’nın öz oğlu. Yok başka bir şey olduğu. Yanlışlıkla öldü diyecekler arkamdan. Ya da bir dalyarak gelip ileri geri konuşacak başımda. Ve sen, benim güzel katilim, elbet bir gün anacaksın beni. Cenazem gözlerinden kalkacak.         Böyle olacak gidişim. Gelecek planları yaparken, ölümsüzmüşüm gibi. Hepsi bitecek ve tükeneceğiz. Perişanım şimdi, sen de mutlu ol. Büşra, bu yazıda nihayet biraz Sezen Aksu görebilecek. Biraz da Birhan Keskin, yani öylesine barbarca bir sevgi. Hani şu mavi k

Her Ayın Dokuzu

              Her yazın kendine has bir kokusu vardır. Kesik bir meltem eser ve o an hatırlarsın. Kimi zaman Şirince Şarabı tadında, bazen de balık ve bira... Akşamüstü turunculuğunda fark edersin tükendiğini tüm kelimelerin. Söylenecek pek bir şey kalmaz geriye. Yaşın yirmi dokuz. Artık her ayın dokuzu bir armağandır eski sevgiliye. Gitarcının hediyesi renkli bir pena, şairinki birkaç kafiye. Ve sen, öylece beklemeye devam edersin akşam çökerken. Gün aheste uzaklaşır.        Gökyüzüne yıldızlar yaraşır, dudağında muzip bir gülümseme. Hiçbir ressam boyayamaz güzelliğini. Tanrı varsa en büyük kanıtı sensin. Ne bir eserim yakışır gözlerine, ne de ben hatırladığın o aptal çocuğum artık. Aşk, âlimlerin kendilerini işine adamak için uydurduğu bir bahane miydi sadece? Yoksa kuyumcular daha fazla pırlanta satsın diye mi severiz sence? Boşver, bazı soruların cevabının olmasının dahi bir mânâsı yoktur. Hayat da böyle belki, gelip geçiyor yaşıyoruz diye nasılsa.      Sen tahtında oturup yarını p

Sıradan

          Tüm muharebelerini kaybetmiş bir amiralin son kurşunu bu kelimeler. Bir insan kaç savaşta yenilebilir ki? İşte ben o kadar yenildim sana. Ah, hadi ama... Böyle bir cümlenin geleceğini sen de tahmin ediyordun, değil mi? Ezberlemiş olmalısın artık beni. İyice tanıyorsun, bir virtüözün enstrümanını tanıdığı gibi. Ve çoktan fark etmiş olmalısın aslında yitirdiğimi kelimeleri. Söyleyecek pek bir sözüm kalmamış geriye; birkaç süslü cümle ve biraz kafiye, o kadar! Sanki yine sarhoşum ve seni yazmak için bir bahane bulmuşum. Bir yerden ilham gelmiştir nasıl olsa, tanıdık bir müzik çalınmıştır kulağıma. Ne var bunda? Yazmak istiyorum, anlasana! [Yazasım Var #5] Ben bugün bile hâlâ otuzumda, seni düşünürüm her ayın dokuzu nda. Kafiyeler yazma çabam, onların güzel olduğuna dair batıl bir inançtan ibaret. Çünkü sen de güzelsin. Seni yazmak demek, süpernovaya dönüşen yıldızları yazmak gibidir. Çünkü bulutsular da güzeldir. Yazdıklarımı anlamaları için astronomiyi ve uzayı bilmeleri g