Bir sineğin vızıldamasını özler gibi özlüyorum o günleri. Aslında herkes onlardan nefret eder ama hiçbir yaz ayı da sineksiz geçmez. Terinin derine yapıştığı o bunaltıcı sıcakların olduğu mevsim işte. Neredeyse herkesin en sevdiği. Yaz'ı özler gibi özlüyorum seni. Nasıl unutulur ama bulutsuz bir gökyüzüne sahip lacivert renkteki yaz geceleri? Nasıl unutabilir bir insan o gecelerde serin esintiler eşliğinde kurduğu hayalleri? Nasıl unutsun ki? Neden unutsun ki?
Hararetini gideremediğin o günlerin gecesine sıcaktan uyuyamamaları da ekle. Hani şu derdi bol insanların kafalarını yastıklara koyup dertlerinin katlanması, aşıkların aşklarını düşündüğü o uzun hülya saatleri gibi. Aynı işte; onlar da uyuyamıyor, bunlar da ve şunlar da. O kadar boktan bir durum işte.
Kalp sızısı gibi acıtan güneş yanıklarının ve pişiklerin olduğu mevsimden söz ediyorum. Diliniz bir metre dışarda gezerken gölge bir yer arıyorsunuz ya hep. Ömrümüz aramakla geçiyor zaten anasını satayım. Kimi ruh eşini arıyor kimi hayalinin işini. Kimi inancını yitirip bırakıyor peşini, kimi de inadına sıkıyor dişini. Zor bir durum. Onca zorluğa rağmen özlediğimiz yazı özlemek gibi bu özlem.
Bu kadar iğrenç bir şey işte aslında seni özlemek ama bir o kadar da zaruri...
Yorumlar
Yorum Gönder