Ana içeriğe atla

Gümüş Ruh


Serinliği tıpkı bir gecelik gibi giymiş üzerine, şehir uykuda. Kaldırımlara ve asfalta inciler saçılmış. Kimi yeşil, kimi sarı, kimi beyaz... Sokaktan ben geçmesem her köşebaşında saklanan cüceler çıkacak; ellerinde kazmalarıyla, sabaha kadar bir tane bile bırakmayacaklar ortalıkta.

Nasılsa şehir uykuda...
Sen de uykudasın.

Kulaklarımda bir müzik, eskilerden kalma. Müzik seni unutmuş, sen beni. Bense yürüyorum cücelerin gizlendiği şehrin sokaklarında. Bir çifte rastlıyorum kol kola. Yaz ve Eylül gibi âşıklar birbirlerine. Tıpkı benim sana... Anla işte.

Bin bir âlemi geziyorum geceleri. Kimi sıcak kimi soğuk... Hangisindeyse hazan, hangisinde yapraklar dökülüyorsa ağaçlardan, orda duruyorum bir süre. Umutlarımı kumar masalarına sermaye ediyorum. Rulet gibi papatya; ya seviyor, ya mermi namlunun ucunda. Kaybediyorum her eli, bedenimi gömüyorlar gamzenden uzaklara. Doğduğum topraklarda bir çam ağacı altında da yatmıyorum üstelik. Kışlar gelip geçiyor, üzerime karanlık karlar yağıyor...

Sallanarak geçtiğim sokaklardaki cüceler şimdi geçerken dağıttığım incileri toplamaya koyulacak. İçlerinden şanslı biri gümüşi bir tanesini bulacak. Şanslıysam, yere düşürecek, kırılacak. Rüyalarından birinde yeniden doğacağım.

Ya bulamazlarsa ruhumu?
Ya doğurmazsan beni?

Evham yapmak yersiz... Nasıl olsa sabaha kadar bir inci tanesi bırakmayacaklar sokaklarda. Şehir uykuda.
Sen de beni göreceksin rüyalarından birinde, elbet bir gün... Sen de uykudasın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her Ayın Dokuzu

              Her yazın kendine has bir kokusu vardır. Kesik bir meltem eser ve o an hatırlarsın. Kimi zaman Şirince Şarabı tadında, bazen de balık ve bira... Akşamüstü turunculuğunda fark edersin tükendiğini tüm kelimelerin. Söylenecek pek bir şey kalmaz geriye. Yaşın yirmi dokuz. Artık her ayın dokuzu bir armağandır eski sevgiliye. Gitarcının hediyesi renkli bir pena, şairinki birkaç kafiye. Ve sen, öylece beklemeye devam edersin akşam çökerken. Gün aheste uzaklaşır.        Gökyüzüne yıldızlar yaraşır, dudağında muzip bir gülümseme. Hiçbir ressam boyayamaz güzelliğini. Tanrı varsa en büyük kanıtı sensin. Ne bir eserim yakışır gözlerine, ne de ben hatırladığın o aptal çocuğum artık. Aşk, âlimlerin kendilerini işine adamak için uydurduğu bir bahane miydi sadece? Yoksa kuyumcular daha fazla pırlanta satsın diye mi severiz sence? Boşver, bazı soruların cevabının olmasının dahi bir mânâsı yoktur. Hayat da böyle belki, gelip geçiyor yaşıyoruz diye nasılsa.      Sen tahtında oturup yarını p

Hatırlamak Laneti

    Her şey karanlığa gömülür, derin ve sessiz karanlığa... Bazı hatalardan dönülmez. Vakit yetmez toparlanmaya. Pişmanlıklar bavula sığmaz. Bir kısmını bırakırım hiç bilmediğim yabancı bir şehirde, seninle birlikte.       Sevebilirdim oysa burayı, yaşayabilirdim yıllarca. Köşe başında bir kahvecim olurdu, her gün gittiğim bir kitapçım… Müzelerin önünden geçerken birlikte gezeriz diye planlar yapardım. Bir pizzacı bulurduk sonra. Bir kilisenin önünde otururduk yorulunca. Elini tutardım yürürken. Hangi sokakta istersen orada fotoğraf çekilirdik. Seni trene bindirip de uğurlama vakti gelince, gitme derdim!      Sana gitme demedim, Lavinia. Sarılıp öpmedim. Bunlar valizime sığdırabildiğim pişmanlıklardan birkaçı. Artık nereye gitsem yanımda taşıyacağım, bu ıssız karanlıkta bana eşlik etsinler diye. Hatırlayacağım. Sen unuttun mu acaba?       Hatırlamak laneti ile cezalandırılmışım ben. Milyonlarca olasılık dönüyor kafamda, yaşadığımız hayatlar ve yaşamadıklarımız da… Sakın yanlış bir şey

Hazan Biri

            Dünya üzerime gelir; diz çökmüş Atlas gibiyim. Omuzlarım ezilir, kelimeler boğazıma dizilir. Kimseye laf anlatmak gelmez içimden. Gözlerime bakma anne, sana yalan söylemek istemem. Nazende bi' düş, bazen bir gülüş alır götürür... Sessiz bir öpüş ve keskin bir bakış öldürür beni. Yazan biri değil, hazan biriyim artık ben. Yapraklarım dökülür.       Geçmiş, dönemeyeceğim kadar uzaklaşır benden. Kurduğum hayaller yıkılır, propagandasını yaptığım davalar satılık çıkar. Dionysosçu bir tragedya oynarım. Çağın bir kahraman ve sana baş kaldıran! Ne gelir elden? Artık formüllerle yazamam. Semih fark eder, Cennet beğenmez. Koray, zarlarımı yeniden at! Soluyor bak auram. Bu fani bedenim elbet tadacak bir gün ecelden; fakat ideam ulaşılamaz.     Kaç kere sıfırdan başlayabilir ki insan? Daha kaç savaşa tanıklık eder bu meydan? Kaç yağmur temizler günahlarımı? Ben, senin yerine de yandım ulan! Sen taşı içimde söndürdüğüm bu yangını. Al ellerinin arasına başını, söyle kendine ne yalan