Ana içeriğe atla

Bir Eylül Cinayeti


Tatlı serinliğin büyüsüne kaptırmıştır gecelerim kendini. Ağaçların yapraklarındaki hışırtı kulağıma fısıldayan bir sevgilidir, şehvet ve tüm günahlardan uzak, bir bebeğinki kadar masum. Karanlık, bir ana gibi kucaklar bu garip oğlunu. Göz kırpar gibi parıldar yıldızlar, oynayaşan çocuklar gibi. Koşup gider bir kuyruklu, şimdi kayıp düşecek. Ah! İçim gider. Yağmurlar yasak aşkımdır benim. Rüzgârlar tüm o kavgalarımızdır. Yaprakları da o rüzgarlar hışırdatır. Yeri gelir, koparır dallarından, yollarıma döker, savurur.

KOMİSER: Ne anlatıyon lan, it oğlu it!

POLİS: Vurma amirim, başımıza bir iş açılacak!

KOMİSER: Anlat ulan, anlat orospu çocuğu, neden öldürdün kadını, anlat!

KATİL: 'Eylül'den itibaren geceler hazindir, uzundur' diye şiir yazmış. Sırf bu yüzden adıma kopyacı katil diyeceksiniz şimdi. Ama bilir misin sen komiser, Eylül'ü bilir misin?


KOMİSER: Kıskançlık cinayeti mi? Kıskandığın için mi öldürdün kadını? Ne yaptın cesedi söyle. Nereye sakladın cinayet aletini?


KATİL: Öldürmedim ama gömdüm. Kafiyelerdir benim bıçaklarım komiser.

KOMİSER: Bıçakladın mı lan? Bıçakladın mı? Nereye gömdün?

POLİS: Amirim! Yapma amirim, ölecek adam!

KOMİSER: Gebersin ulan, gebersin!


Yalnızlar rıhtımına belki benden önce gitmişti o delikanlı. Oysa ondan çok daha uzun kaldım orada. Acılar denizindeki alabora şairdim. Kötüydüm ben, karanlıktım biraz. Çirkindim de. Ne bir çiçek koparıp yakama yakıştırmasını bilirdim, ne bir bakış atmasını. Tatlı sözlerimin hepsini de çok sonradan öğrendim, yollarımın kenarlarında sular biriktikten sonra. Yaprakkurusu gözleriyle karşıma çıktığında ne yapacağımı bilemezdim, gülerdim sadece. Buğday tarlalarında koşuşturan çocuklar gibi gülerdim bütün dişlerimle. Belki de gökyüzümle kandırdım onu. Geceleri sığınırım sandı. Boynumdaki yıldızları asarım sandı. Karanlık bulutlarımla boğdum onu.

KOMİSER: Ben de seni boğayım mı lan o zaman? Boğayım!


POLİS: Allah aşkına amirim! Nefes alamıyor, bırak!

KATİL: Onun sevdiğinden daha çok sevdim komiser! Git başımdan dedim. Gitmedi...


Kuşlar uçmaz oldu, kervanlar düzülmez. Ayrılık vakti geldi çattı. Bilirim, tüm bu can veren ağaçlar kalacak çırıl çıplak. Yasak aşkım yağmurlar ve ben sarmaşacağız. Rüzgârlar savrulacak yüzüme yüzüme. Bir kızım olacak, gözleri yaprakkurusu. Onun gibi; huysuz. Tatlı. Ona gerçek değil diyemem ki. Adını bir başkasına veremem ki. Tanrıça, müziğimi duyacak; duyardı en azından bir zamanlar. Müziğimin hatrına beni cennetine alacak. Cesedimi ona götürecekler. Taş kesilecek.

KATİL: Bana kopyacı katil diyecekler. Desinler! Benden önce gitti ama ben ondan çok kaldım. Kalacağım! Falezlerden aşağı bırakmak isterdim kendimi, tanrıların dağına karşı. Yalnızlar rıhtımda karaya vuracağım.


KOMİSER: Öldürüp denize atmış! Ekiplere haber ver hemen, kadını rıhtımdan denize atmış!


POLİS: Başüstüne! 


Kıyabilir mi insan hiç sevdiğine? Ben onu kafiyelere bölüp şiirlere gömdüm. Şiirleri kalbimin duvarlarına yazdım; yükü ağır gelir de, sular beni kabullenir diye. Gökyüzümle kandırmıştım onu. Kefaretimi ödemek için göğsümdeki bu yükle, bedenimi rıhtımdan denize bıraktım. Savurduğu kızgın köpüklü dalgalarıyla beni döver, hıncını çıkarır.

Belki bir gün...
Belki bir gün durulur, deniz ve gök masmavi kavuşur...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her Ayın Dokuzu

              Her yazın kendine has bir kokusu vardır. Kesik bir meltem eser ve o an hatırlarsın. Kimi zaman Şirince Şarabı tadında, bazen de balık ve bira... Akşamüstü turunculuğunda fark edersin tükendiğini tüm kelimelerin. Söylenecek pek bir şey kalmaz geriye. Yaşın yirmi dokuz. Artık her ayın dokuzu bir armağandır eski sevgiliye. Gitarcının hediyesi renkli bir pena, şairinki birkaç kafiye. Ve sen, öylece beklemeye devam edersin akşam çökerken. Gün aheste uzaklaşır.        Gökyüzüne yıldızlar yaraşır, dudağında muzip bir gülümseme. Hiçbir ressam boyayamaz güzelliğini. Tanrı varsa en büyük kanıtı sensin. Ne bir eserim yakışır gözlerine, ne de ben hatırladığın o aptal çocuğum artık. Aşk, âlimlerin kendilerini işine adamak için uydurduğu bir bahane miydi sadece? Yoksa kuyumcular daha fazla pırlanta satsın diye mi severiz sence? Boşver, bazı soruların cevabının olmasının dahi bir mânâsı yoktur. Hayat da böyle belki, gelip geçiyor yaşıyoruz diye nasılsa.      Sen tahtında oturup yarını p

Hatırlamak Laneti

    Her şey karanlığa gömülür, derin ve sessiz karanlığa... Bazı hatalardan dönülmez. Vakit yetmez toparlanmaya. Pişmanlıklar bavula sığmaz. Bir kısmını bırakırım hiç bilmediğim yabancı bir şehirde, seninle birlikte.       Sevebilirdim oysa burayı, yaşayabilirdim yıllarca. Köşe başında bir kahvecim olurdu, her gün gittiğim bir kitapçım… Müzelerin önünden geçerken birlikte gezeriz diye planlar yapardım. Bir pizzacı bulurduk sonra. Bir kilisenin önünde otururduk yorulunca. Elini tutardım yürürken. Hangi sokakta istersen orada fotoğraf çekilirdik. Seni trene bindirip de uğurlama vakti gelince, gitme derdim!      Sana gitme demedim, Lavinia. Sarılıp öpmedim. Bunlar valizime sığdırabildiğim pişmanlıklardan birkaçı. Artık nereye gitsem yanımda taşıyacağım, bu ıssız karanlıkta bana eşlik etsinler diye. Hatırlayacağım. Sen unuttun mu acaba?       Hatırlamak laneti ile cezalandırılmışım ben. Milyonlarca olasılık dönüyor kafamda, yaşadığımız hayatlar ve yaşamadıklarımız da… Sakın yanlış bir şey

Hazan Biri

            Dünya üzerime gelir; diz çökmüş Atlas gibiyim. Omuzlarım ezilir, kelimeler boğazıma dizilir. Kimseye laf anlatmak gelmez içimden. Gözlerime bakma anne, sana yalan söylemek istemem. Nazende bi' düş, bazen bir gülüş alır götürür... Sessiz bir öpüş ve keskin bir bakış öldürür beni. Yazan biri değil, hazan biriyim artık ben. Yapraklarım dökülür.       Geçmiş, dönemeyeceğim kadar uzaklaşır benden. Kurduğum hayaller yıkılır, propagandasını yaptığım davalar satılık çıkar. Dionysosçu bir tragedya oynarım. Çağın bir kahraman ve sana baş kaldıran! Ne gelir elden? Artık formüllerle yazamam. Semih fark eder, Cennet beğenmez. Koray, zarlarımı yeniden at! Soluyor bak auram. Bu fani bedenim elbet tadacak bir gün ecelden; fakat ideam ulaşılamaz.     Kaç kere sıfırdan başlayabilir ki insan? Daha kaç savaşa tanıklık eder bu meydan? Kaç yağmur temizler günahlarımı? Ben, senin yerine de yandım ulan! Sen taşı içimde söndürdüğüm bu yangını. Al ellerinin arasına başını, söyle kendine ne yalan