Ana içeriğe atla

Alegori (Şiir)


İster mırıldan,
ister sessiz sessiz içinden oku bunu.
Ne yaparsan yap,
tam şurada müzik girer ben yazarken.
Ama bu paragraflarda edebiyat parçalamam daha fazla.
Çünkü anlamazsın.
Ağlasam sesimi duymazsın mısralarımda,
gözyaşlarıma dokunamazsın.

Oysa ben
gökyüzünden yağdırırım senin gözyaşlarını.
Hayır!
Can veren yağmurlara benzetmem artık.
Atmosfere giren bir gök taşının
parçalanıp dağılmış alev topları gibi düşersin topraklarıma,
yakarsın.
Dinozorların neslini tüketir,
Ay’ı yer küreden koparırsın…

Cennetten kovulmuş günahkâr melekler gibi düşersin yeryüzüme.
İlahiler duyulmaz artık sesinden,
lütfunu yitirirsin tanrının.
Bana felaketler getirirsin.
Kötülük de
bir zamanlar sevginin olduğu kadar derinlerine işler halklarımın.
Çalıp çırpıp öldürürler,
zulüm ederler masumlarıma.
Ne kadar tövbe edip yalvarsan da
bir daha kanatlarını geri alamazsın.
Hesabımız mahşere kalır.


Uzaydan gelen gemiler gibi
inersin dünya üzerine,
yağmalarsın.
Üstün bir türün gördüğü
aşağı ırklardandır canlılarım senin gözünde.
Kaçırır, üzerlerinde deneyler yapar,
kesip biçer ya da öldürürsün.
Kaynaklarımı sömürür
alır kendi gezegenine götürürsün.
Benden geriye sadece bir harabe kalır.

Yağmur olup yağsan bile,
kim bilir hangi fabrikanın
dumanından çıkan zehrin asit yağmurlarında yıkanırım?
Yapraklarım erir,
tarlalarım kurur,
hasadım telef olur.
O küçük çocuk koşuşturamaz artık buğday tarlasında.
Hani umurunda değil ama
Eylül de gelmez hiç.
Ekim’de yemişler ekilmez,
Kasım…
Kasım’da o tatlı kar taneleri süzülerek dökülmez geceleyin.
Anca dolu olup yağarsın;
kafama, kemiklerime, kalbime…
Kırarsın!

Bilemezsin öfkemi!
Eritirim yağan doluyu,
buharlaştırırım asit yağmurlarını,
savaşırım uzaylılarla,
düşmüş melekleri cehenneme hapsederim,
toz ederim meteorları.
Nefret ederim artık senden.
Nefret!

Anlamazsın…










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unu Tonu

       Yaşayarak ölüyoruz, kurtuluşumuz yok. Ağlamak istedikçe akıyor içime gözyaşları. Çığlıkların yerine kopuyor bazı şeyler benden. Sessizlik boğazıma dolanıyor; sensizlik yutkunuyorum. Ölmek için yaşamaz insan; üzülmek için sevmez de... Özlemek ayrı konu. Unut onu, unut onu!        Çarpma işlemindeki 1 kadar etkim var hayatım üzerine. Her öfkelenişimde sövüyorum toyluğumdan geçinenlerin düzenine. Kuduran denizin dalgaları gibi köpürüyorum gri. Sonra duruluyorum, ya ne olacak? Ben aslında buyum, Sylvia’nın öz oğlu. Yok başka bir şey olduğu. Yanlışlıkla öldü diyecekler arkamdan. Ya da bir dalyarak gelip ileri geri konuşacak başımda. Ve sen, benim güzel katilim, elbet bir gün anacaksın beni. Cenazem gözlerinden kalkacak.         Böyle olacak gidişim. Gelecek planları yaparken, ölümsüzmüşüm gibi. Hepsi bitecek ve tükeneceğiz. Perişanım şimdi, sen de mutlu ol. Büşra, bu yazıda nihayet biraz Sezen Aksu görebilecek. Biraz da Birhan Keskin, yani öylesine barbarca bir sevgi. Hani şu mavi k

Her Ayın Dokuzu

              Her yazın kendine has bir kokusu vardır. Kesik bir meltem eser ve o an hatırlarsın. Kimi zaman Şirince Şarabı tadında, bazen de balık ve bira... Akşamüstü turunculuğunda fark edersin tükendiğini tüm kelimelerin. Söylenecek pek bir şey kalmaz geriye. Yaşın yirmi dokuz. Artık her ayın dokuzu bir armağandır eski sevgiliye. Gitarcının hediyesi renkli bir pena, şairinki birkaç kafiye. Ve sen, öylece beklemeye devam edersin akşam çökerken. Gün aheste uzaklaşır.        Gökyüzüne yıldızlar yaraşır, dudağında muzip bir gülümseme. Hiçbir ressam boyayamaz güzelliğini. Tanrı varsa en büyük kanıtı sensin. Ne bir eserim yakışır gözlerine, ne de ben hatırladığın o aptal çocuğum artık. Aşk, âlimlerin kendilerini işine adamak için uydurduğu bir bahane miydi sadece? Yoksa kuyumcular daha fazla pırlanta satsın diye mi severiz sence? Boşver, bazı soruların cevabının olmasının dahi bir mânâsı yoktur. Hayat da böyle belki, gelip geçiyor yaşıyoruz diye nasılsa.      Sen tahtında oturup yarını p

Sıradan

          Tüm muharebelerini kaybetmiş bir amiralin son kurşunu bu kelimeler. Bir insan kaç savaşta yenilebilir ki? İşte ben o kadar yenildim sana. Ah, hadi ama... Böyle bir cümlenin geleceğini sen de tahmin ediyordun, değil mi? Ezberlemiş olmalısın artık beni. İyice tanıyorsun, bir virtüözün enstrümanını tanıdığı gibi. Ve çoktan fark etmiş olmalısın aslında yitirdiğimi kelimeleri. Söyleyecek pek bir sözüm kalmamış geriye; birkaç süslü cümle ve biraz kafiye, o kadar! Sanki yine sarhoşum ve seni yazmak için bir bahane bulmuşum. Bir yerden ilham gelmiştir nasıl olsa, tanıdık bir müzik çalınmıştır kulağıma. Ne var bunda? Yazmak istiyorum, anlasana! [Yazasım Var #5] Ben bugün bile hâlâ otuzumda, seni düşünürüm her ayın dokuzu nda. Kafiyeler yazma çabam, onların güzel olduğuna dair batıl bir inançtan ibaret. Çünkü sen de güzelsin. Seni yazmak demek, süpernovaya dönüşen yıldızları yazmak gibidir. Çünkü bulutsular da güzeldir. Yazdıklarımı anlamaları için astronomiyi ve uzayı bilmeleri g