İster mırıldan,
ister sessiz sessiz içinden oku bunu.
Ne yaparsan yap,
tam şurada müzik girer ben yazarken.
Ama bu paragraflarda edebiyat parçalamam daha fazla.
Çünkü anlamazsın.
Ağlasam sesimi duymazsın mısralarımda,
gözyaşlarıma dokunamazsın.
Oysa ben
gökyüzünden yağdırırım senin gözyaşlarını.
Hayır!
Can veren yağmurlara benzetmem artık.
Atmosfere giren bir gök taşının
parçalanıp dağılmış alev topları gibi düşersin topraklarıma,
yakarsın.
Dinozorların neslini tüketir,
Ay’ı yer küreden koparırsın…
Cennetten kovulmuş günahkâr melekler gibi düşersin yeryüzüme.
İlahiler duyulmaz artık sesinden,
lütfunu yitirirsin tanrının.
Bana felaketler getirirsin.
Kötülük de
bir zamanlar sevginin olduğu kadar derinlerine işler halklarımın.
Çalıp çırpıp öldürürler,
zulüm ederler masumlarıma.
Ne kadar tövbe edip yalvarsan da
bir daha kanatlarını geri alamazsın.
Hesabımız mahşere kalır.
Uzaydan gelen gemiler gibi
inersin dünya üzerine,
yağmalarsın.
Üstün bir türün gördüğü
aşağı ırklardandır canlılarım senin gözünde.
Kaçırır, üzerlerinde deneyler yapar,
kesip biçer ya da öldürürsün.
Kaynaklarımı sömürür
alır kendi gezegenine götürürsün.
Benden geriye sadece bir harabe kalır.
Yağmur olup yağsan bile,
kim bilir hangi fabrikanın
dumanından çıkan zehrin asit yağmurlarında yıkanırım?
Yapraklarım erir,
tarlalarım kurur,
hasadım telef olur.
O küçük çocuk koşuşturamaz artık buğday tarlasında.
Hani umurunda değil ama
Eylül de gelmez hiç.
Ekim’de yemişler ekilmez,
Kasım…
Kasım’da o tatlı kar taneleri süzülerek dökülmez geceleyin.
Anca dolu olup yağarsın;
kafama, kemiklerime, kalbime…
Kırarsın!
Bilemezsin öfkemi!
Eritirim yağan doluyu,
buharlaştırırım asit yağmurlarını,
savaşırım uzaylılarla,
düşmüş melekleri cehenneme hapsederim,
toz ederim meteorları.
Nefret ederim artık senden.
Nefret!
Anlamazsın…
Yorumlar
Yorum Gönder