Ana içeriğe atla

Gamzede Bir Yer


Sevdanın yanağındaki gamzede bir yer bulma çabasıydı benimki. Sabahın kırağısında tarlaya giden ırgatların da gecenin köründe doklara yanaşan denizcilerin de meramı aynıydı; vardı hepsinin bir yâri, hiç olmazsa yâreni... Bir ben yalnızdım, ölümün huzurlu kollarını beklerken bir başıma.

Kelimelerle aram iyiydi her zaman. Kafiyeler yaratabilirdim hiç yoktan. Betimlerle boyayabilirdim sayfaları. Paragraflarca konuşturabilir ya da bir ünlemle susturabilirdim istediğimi. Satırlarımın arasında dans ederdi gözler, dilediğim ritimle. Çok istersem haraç bile keserdim gelen geçenden, birkaç damla gözyaşı ile. Anladık, çok iyiydim, çok iyiydim de hangi süslü söz gidenleri geri getirebilirdi ki?

Kuklaları canlandırabilir miydi üzerine yazdığım kâğıtlar? Yer altına gidip de dönebilir miydi kahramanlarım? Ya da yükselebilir miydi gökyüzüne ben ne kadar istesem de? Acılı anaların çocuklarını diriltebilir miydi ağıtlar? Savaşa düzülen methiyeler durdurabilir miydi dökülen o kanları? Şarkılar merhem olur muydu tecavüz edilen, karınları deşilerek bebekleri öldürülen kadınlara? Gazete kupürleri geçimini sağlar mıydı çocuk işçilerin? Açlık son bulur muydu din kitaplarıyla?

Hayır, gücüm yetmezdi bunlara. Yetmezdi eminim. Zaten böyle yüce, asil ve onurlu dertlerim de yoktu benim. Sevdanın gamzesinde yer bulma, orada tutunma çabasıydı sadece, bencil ve rezilce!

Gamzen yok mu? Boş ver, benim de çabalarım boşunaydı zaten…

 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unu Tonu

       Yaşayarak ölüyoruz, kurtuluşumuz yok. Ağlamak istedikçe akıyor içime gözyaşları. Çığlıkların yerine kopuyor bazı şeyler benden. Sessizlik boğazıma dolanıyor; sensizlik yutkunuyorum. Ölmek için yaşamaz insan; üzülmek için sevmez de... Özlemek ayrı konu. Unut onu, unut onu!        Çarpma işlemindeki 1 kadar etkim var hayatım üzerine. Her öfkelenişimde sövüyorum toyluğumdan geçinenlerin düzenine. Kuduran denizin dalgaları gibi köpürüyorum gri. Sonra duruluyorum, ya ne olacak? Ben aslında buyum, Sylvia’nın öz oğlu. Yok başka bir şey olduğu. Yanlışlıkla öldü diyecekler arkamdan. Ya da bir dalyarak gelip ileri geri konuşacak başımda. Ve sen, benim güzel katilim, elbet bir gün anacaksın beni. Cenazem gözlerinden kalkacak.         Böyle olacak gidişim. Gelecek planları yaparken, ölümsüzmüşüm gibi. Hepsi bitecek ve tükeneceğiz. Perişanım şimdi, sen de mutlu ol. Büşra, bu yazıda nihayet biraz Sezen Aksu görebilecek. Biraz da...

Meleğin Hüznü

         Kahramanımız nereye gitse güneş orada batardı. Çanlar onun için çalar; Lilium, ezgisini söylerdi. Artık Haziran'da ölmek daha bir kolaydı. Eylül, yokuşu çıkarken yorulur ve geçmez olur, zaman 17'de dururdu.      Neyi kaybettiyse bu hayatta, peşindeki melek onun için ağlardı. Binlerce yıldır ağlardı! Gözyaşları; müzik ve notalar, yağlı boyalarla tablolar olup akardı. Ardından ağıtlar yakardı. Mırıldanıp bir şeyler söylemeye çalıştıkça nefesi kuzey rüzgarlarına karışırdı. O da alışırdı elbet; acının tüm tayflarında sızıyan bir yüreği olmasa... Çekip gider, hayata karışırdı. Şu göklerin altında söylenebilecek bir kudretli kel â m olsa bulacaktı. Neyse kaybettiği, getirip yerine koyacaktı. Oysa sonsuzluğun treninde ona kesilen bilet, yoksunluğun illetiyle imgeleniyordu. Mazlumunun adını Sükut koydu.     Meleğin aksine kahramanımız hiç ağlamazdı. Gri gözleri kanlanır ama yaşlar akmazdı. Dingin yüzünde bir tebessüm olduğu bile söylen...

Sıradan

          Tüm muharebelerini kaybetmiş bir amiralin son kurşunu bu kelimeler. Bir insan kaç savaşta yenilebilir ki? İşte ben o kadar yenildim sana. Ah, hadi ama... Böyle bir cümlenin geleceğini sen de tahmin ediyordun, değil mi? Ezberlemiş olmalısın artık beni. İyice tanıyorsun, bir virtüözün enstrümanını tanıdığı gibi. Ve çoktan fark etmiş olmalısın aslında yitirdiğimi kelimeleri. Söyleyecek pek bir sözüm kalmamış geriye; birkaç süslü cümle ve biraz kafiye, o kadar! Sanki yine sarhoşum ve seni yazmak için bir bahane bulmuşum. Bir yerden ilham gelmiştir nasılsa, tanıdık bir müzik çalınmıştır kulağıma. Ne var bunda? Yazmak istiyorum, anlasana! [Yazasım Var #5] Ben bugün bile hâlâ otuzumda, seni düşünürüm her ayın dokuzu nda. Kafiyeler yazma çabam, onların güzel olduğuna dair batıl bir inançtan ibaret. Çünkü sen de güzelsin. Seni yazmak demek, süpernovaya dönüşen yıldızları yazmak gibidir. Çünkü bulutsular da güzeldir. Yazdıklarımı anlamaları için astron...