Ana içeriğe atla

Acı Tat


     Yabancısı olduğun şehirlerin siluetleri geceleri birbirine benzer. Gökdelenlerin tepesindeki ışıltılı hayatın da kirli sokaklardaki hamam böceklerinin de birbirinden farkı yoktur. Kulaklarında tekrara aldığın müzik çalarken caddelerinde dolaşırsın şehirlerin. Hastalık ruhuna işler, genzinde bir kusmuk kokusu… Merhabalar, elvedalara karışır; pişmanlıklar birbiriyle yarışır. Gözünden akan birkaç damla yaş dudaklarında tuzlu bir tat bırakır. 

     Bu, pişmanlığın acı tadıdır…

     Hayat, akıp giden bir nehir gibidir. Seni alıp sürükler bir yerlere, ancak öylece istediğin yere götürmez. Güzel şeyler hiçbir zaman kendiliğinden gerçekleşmez. Orada olmak, katkıda bulunmak gerekir. Kulaç atar, kürek çekersin. Bazen ulaşsan da gittiğinde orada bulamazsın. Uğraşsan da istediğin gibi olduramazsın. Hiç denemediğin hayallerin de deneyip başaramadıkların da tepene yıkılır. Ne güneş doğsa da aydınlatır artık ne de yiyip içtiğinin bir tadı kalır.  

     Bu, çaresizliğin acı tadıdır…

   İyi ya da kötü, tüm gecelerin sabahı vardır. Yolculukların elbet bir gün sona erer ve sen evine dönersin. Bir zamanlar tanıdık olan her şey sana başka bir hayatı hatırlatır. Ona nihayet yuvam diyebilir misin? Bildiğin her şey çok uzaktadır artık, dokunamazsın. Zihninin duvarlarına hayatından kesitler yansır. Mutluluğu ve hüznü görürsün geçmişinde. Sinestezi, görüntülerle müziği harmanlayıp sana kokuları ve tatları çağrıştırır. 

     Bu, ayrılığın acı tadıdır…



Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unu Tonu

       Yaşayarak ölüyoruz, kurtuluşumuz yok. Ağlamak istedikçe akıyor içime gözyaşları. Çığlıkların yerine kopuyor bazı şeyler benden. Sessizlik boğazıma dolanıyor; sensizlik yutkunuyorum. Ölmek için yaşamaz insan; üzülmek için sevmez de... Özlemek ayrı konu. Unut onu, unut onu!        Çarpma işlemindeki 1 kadar etkim var hayatım üzerine. Her öfkelenişimde sövüyorum toyluğumdan geçinenlerin düzenine. Kuduran denizin dalgaları gibi köpürüyorum gri. Sonra duruluyorum, ya ne olacak? Ben aslında buyum, Sylvia’nın öz oğlu. Yok başka bir şey olduğu. Yanlışlıkla öldü diyecekler arkamdan. Ya da bir dalyarak gelip ileri geri konuşacak başımda. Ve sen, benim güzel katilim, elbet bir gün anacaksın beni. Cenazem gözlerinden kalkacak.         Böyle olacak gidişim. Gelecek planları yaparken, ölümsüzmüşüm gibi. Hepsi bitecek ve tükeneceğiz. Perişanım şimdi, sen de mutlu ol. Büşra, bu yazıda nihayet biraz Sezen Aksu görebilecek. Biraz da...

Meleğin Hüznü

         Kahramanımız nereye gitse güneş orada batardı. Çanlar onun için çalar; Lilium, ezgisini söylerdi. Artık Haziran'da ölmek daha bir kolaydı. Eylül, yokuşu çıkarken yorulur ve geçmez olur, zaman 17'de dururdu.      Neyi kaybettiyse bu hayatta, peşindeki melek onun için ağlardı. Binlerce yıldır ağlardı! Gözyaşları; müzik ve notalar, yağlı boyalarla tablolar olup akardı. Ardından ağıtlar yakardı. Mırıldanıp bir şeyler söylemeye çalıştıkça nefesi kuzey rüzgarlarına karışırdı. O da alışırdı elbet; acının tüm tayflarında sızıyan bir yüreği olmasa... Çekip gider, hayata karışırdı. Şu göklerin altında söylenebilecek bir kudretli kel â m olsa bulacaktı. Neyse kaybettiği, getirip yerine koyacaktı. Oysa sonsuzluğun treninde ona kesilen bilet, yoksunluğun illetiyle imgeleniyordu. Mazlumunun adını Sükut koydu.     Meleğin aksine kahramanımız hiç ağlamazdı. Gri gözleri kanlanır ama yaşlar akmazdı. Dingin yüzünde bir tebessüm olduğu bile söylen...

Sıradan

          Tüm muharebelerini kaybetmiş bir amiralin son kurşunu bu kelimeler. Bir insan kaç savaşta yenilebilir ki? İşte ben o kadar yenildim sana. Ah, hadi ama... Böyle bir cümlenin geleceğini sen de tahmin ediyordun, değil mi? Ezberlemiş olmalısın artık beni. İyice tanıyorsun, bir virtüözün enstrümanını tanıdığı gibi. Ve çoktan fark etmiş olmalısın aslında yitirdiğimi kelimeleri. Söyleyecek pek bir sözüm kalmamış geriye; birkaç süslü cümle ve biraz kafiye, o kadar! Sanki yine sarhoşum ve seni yazmak için bir bahane bulmuşum. Bir yerden ilham gelmiştir nasılsa, tanıdık bir müzik çalınmıştır kulağıma. Ne var bunda? Yazmak istiyorum, anlasana! [Yazasım Var #5] Ben bugün bile hâlâ otuzumda, seni düşünürüm her ayın dokuzu nda. Kafiyeler yazma çabam, onların güzel olduğuna dair batıl bir inançtan ibaret. Çünkü sen de güzelsin. Seni yazmak demek, süpernovaya dönüşen yıldızları yazmak gibidir. Çünkü bulutsular da güzeldir. Yazdıklarımı anlamaları için astron...