Ona hiç göstermeden bilmesini beklediğin gibi bir sevgi beslersin kendine. Ancak o zaman fark edersin, bilmeye ihtiyacın vardır. Sevilmek ve sevildiğini bilmek aslında her canlının ihtiyacıdır. Onun kadar güçlüsü bile ancak birkaç yıl bekler seni, sevilmediğini sanarak. Sonunda dayanamaz, o da gider. Sen kalırsın geriye. Acıları bir odaya kilitlersin onlarla ne yapacağını bilmeden. Hislerini yazıya çevirir ve satırlara gömersin. Kendine itiraf edemez ama yine de özlersin. Konu ondan bahsetmeye gelince, ki gelmez, duygularını gizlersin. Ondan konuşmana izin vermezsin. Ve tanrı nihayet seninle konuşur! Onu hatırlamayı, adını anmayı ve ondan konuşmayı bu kadar istediğini bilmez. Sen de bilmezsin. Sana hatırlamayacağın bir öğüt verir. Unutursun. Olsun, tebliğ etmekle yükümlü değildin zaten. Unutmak da vardır. Diğer tüm konuşmaları hatırlarsın. Ona olan sevgini göğsünün tam ortasında taşıdığının farkına varırsın. Ona ol...
Yazarak kaybolan birini okuyarak bulabilir misin?