Uzun zaman önce bir gece vakti kardeşim Semih ve ben, Ayvacık’tan Saray'a dönüyorduk. Uzun ve sessiz yolda bizden başka kimsecikler yoktu. Bütün gün alkol içmenin bize verdiği yetki ve yolun ıssızlığıyla birlikte; o gece o yoldaki -hatta belki de koca evrende- en gürültülü iki varlık bizdik.
Sonra birdenbire, yolun ortasında parıldayan bir ışık belirdi. Işık, sanki gözümüzün önündeki gerçeklik perdesinin yırtılması sonucu başka bir boyuta açılan ince bir çizgiden sızıyordu. Sonra çizgi büyüdü ve genişledi, gözlerimiz tamamen ışığın ihtişamına büründü. Açılan geçidin içinde bir siluet belirdi ve bizi o büyülenme halinden gerçeğe döndürdü. Sivri dişleri, kıvrımlı boynuzları ve kırmızı gözleriyle karşımızda Şeytan dikiliyordu.
Ve bize dedi ki: "Hemen şimdi, burada, bana dünyanın en iyi blogunu yazın! Yoksa ruhlarınızı yerim."
Donup kaldık ve birbirimize baktık. İkimizin de gözlerinde tek bir kararlı ifade vardı. Aynı anda cevap verdik: "Anlaştık!"
Ve aklımıza gelen ilk şeyi yazmaya başladık. Öyle bir yazı oldu ki, dünyanın en iyi bloguydu. Evet, o gece dünyanın en iyi blogunu yazdık!
Okuru daha ilk cümleden yakalayan güçlü bir giriş ve edebiyat parçalayan bir ilk paragraf... Tıpkı şaheserlere yakışacak şekilde! Bu güçlü etkiyi unutturmak için yumuşak bir geçiş ve tekrar yükseliş... Göz kırpışın ve nefes alışın gibi, göğsünün yükselip alçalması ve kalbinin atışı... Sonunda tüm vücudunu kasıp hazır olmalısın çünkü başyapıtların hepsi seni nirvanaya ulaştırır!
Her yüz bin yılda bir yıldızlar dizilir ve gezegenler sıralanır. Her şey tam da olması gerektiği yerde ve zamandadır. İşte bu senin kaderindir. Güneş yeniden doğacak ve çiçekler tekrar açacak. Yaşayacağız!
Söylemeye bile gerek yok, canavar afallamıştı. Kuyruğunu bir kırbaç gibi şaklatıp savunmaya geçti. Şeytan'ı dize getirmiştik. Tereddütle sordu: "Yoksa siz melek misiniz?"
Dedik ki: "Hayır! Biz yazarız!"
Yaz!
Yaz, yaz, dünyadaki en iyi blogu yaz! Ama hayır, bu sadece onun anısına. Dünyanın en iyi blogunu hatırlamıyorum, bu sadece bir anı. Bu, dünyadaki en iyi blogun anısı. Ah, dünyadaki en iyi yazıydı evet! Yazılmış en muhteşem yazı!
Üstelik işin ilginç yanı şu dostlarım; kaderin bir cilvesi olan o gecede yazılan blog aslında bu yazıya hiç benzemiyordu. Bunun onunla alakası bile yok. Bu, sadece onun anısına yazıldı. Keşke orada olsaydınız ve kendiniz okusaydınız. Okuyun isterdik çünkü o gece yazdıklarımız tüm evrende yankılandı. Tanrı bile beğendi ve bizi Şeytan'dan kurtardı. Bana inanmalısınız, bunlar gerçekten yaşandı!
Bu sıradan bir blog değil; bu, dünyada yazılan en iyi blogun anısına yazıldı!
Yorumlar
Yorum Gönder