“Cennete girebilmek için önce ölmek gerekir. Ölmeyi kabul
ediyor musunuz?”
Göz alabildiğince
uzanan vadinin ortasında, gece yarısına birkaç dakika kala geldikleri bu yerde
karşılarına çıkan iri yarı, takım elbiseli ve siyah kravatlı adam tüm
ciddiyetiyle bu soruyu yöneltti, ikiliye. Gençler, şık giyimli “bekçinin” aksine çok
sıradan görünüyorlardı.
Hiç tereddüt etmeden,
gururunun vücut diline yansımasıyla -sırt dik, göğüs şişik- çenesini gayrı
ihtiyari yukarı kaldırarak “Evet.”
diye yanıtladı Muzaffer. Yine de soru ona gereğinden fazla ciddi görünmüştü.
Adam arkasını dönüp sandığa ilerlerken, yanında olanları kayıtsız gibi
görünmeye çalışarak izleyen ama aslında heyecanını bastırmaya çalışan İbrahim’e
döndü tereddütle. Korkunca göz bebekleri büyür sanırsınız... Bekçinin almaya
gittiği şeyi görünce Muzo’nun göz bebekleri gecenin karanlığında bir zeytin
tanesi kadar büyük ve simsiyahken bir anda bir toplu iğne başı boyutuna kadar
küçülüverdi.
Gözlerini Avrupa
tarzında dövülmüş kılıçtan ayıramıyordu. Çelik, gecenin karanlığına rağmen ay ve
yıldızların solgun ışığı altında bile kutsal bir eşyaymışçasına parıldıyordu. Gözlerini
bu ışık cümbüşünden ayırmadan eliyle arkadaşını dürttü.
“Lan oğlum adam öyle cennet-mennet deyince, bize birer
sıra kokain üfleyecek, hiç olmadı ikişer fırt cuğara uzatacak falan sandım bu
ne lan? N’oluyor oğlum herifin elinde kılıç var?”
“Abartma.” Dedi İbrahim,
heyecanını gizlemeye çalışarak.
“Cennete gitmek için ölmemiz gerekiyor. Bu
kılıç, ruhumuzu cennete yollayacak bir araç sadece; seremoninin bir parçası.”
İbrahim’in belli ki
olan biten her şeyden haberi vardı, hatta belki de seremoniyi düzenleyen bizzat
kendisiydi. Kılıcın kabzasındaki mührü alnına dokundurulurken öylece bekledi.
Bekçi, kılıcı ikisinin de alnına birer kez dokundurdu ve arkasını dönerek
sandığa doğru ilerledi. O sırada karşılarında büyük bir gürültüyle dev bir kapı
açılmaya başladı. Kapı aralandıkça yukarı doğru çıkan merdivenler
belirginleşiyordu. Sevinç çığlıklarından oluşan bir ses dalgası yükseldi
ışıkların ve dumanların arasında.
Cennet onları çağırıyordu...
Yorumlar
Yorum Gönder