Kalbimizi, nadir bulunan değerli taşlara benzetirim. (Bkz: Orion'da geçen yakut ve safir.) Kan pompalayan dolayısıyla hücrelere oksijen yani enerji gönderen bu etten organ, sanki mistik bir enerji yayan taşlardan oluşmuştur. Birini sevmek de her zaman kalple ilişkilendirilmiş bir duygu olduğu için, sevdiğimiz kişiye kalbimizi oluşturan o değerli taş parçalarından birini koparıp veriyormuşuz gibi düşündürür, hissettirir bana. Kimine küçük bir parça veririz kimine kocaman... Kopardığımız her taş bir boşluk bırakır geride ama hemen öyle korkmayın, o boşluklar bize zarar vermez çünkü taşların bir kapsama alanı vardır. Sevdiklerimiz çevremizdeyken tıpkı kalbimizdeymiş gibi enerji verirler bize. Bu yüzden hayatımızın büyük çoğunluğunda hiçbir sorun yaşamayız.
Yine de bazen...
Bazen sevdiklerimizden uzak kaldığımızda, görüşüp konuşamadığımızda, kavga edip küstüğümüzde, o boşluk kendini hissettirmeye başlar. Sevdiğimiz ve görüşemediğimiz kişiye verdiğimiz parça ne kadar büyükse o kadar acıtır geride bıraktığı boşluk canımızı. İnsanlar buna özlem der ama aslında bu vücudumuzun o boşluğu doldurma çabasıdır. Çünkü bir sistem ancak bütün parçaları yerindeyse işleyebilir; verdiğimiz o parça bizim için bir gerekliliktir. Üstelik o parçanın yerine her bulduğumuz taşı koyamayız. Biz nasıl herkese dağıtmıyorsak, onlar da bizimle kolay kolay paylaşmazlar taşlarını. Üstelik paylaşmak isteseler bile, bir taşı alıp cebinizde taşımak ve onunla kalbinizdeki boşluğu kapatmak çok farklı şeylerdir. Kiminin kalbi soğuk kırmızı bir taştır örneğin. Yaklaştırmaz sizi kolay kolay yanına, tanıması zor olur. Kiminin de kalbi zümrüt rengidir, asaletin bir kristale bürünmüş şeklidir adeta. Bazen neşe ve mutluluk saçan sarı bir taştır kalp, bazen de mavi. Ben en çok mavi olsun isterdim mesela. Her neyse, demek istediğim, kafamıza göre bir taşla dolduramayız; o boşluk orda uzun yıllar kalabilir.
Hele bir de verdiğimiz parça büyükse, kalp orayı bağ dokudan tamamlar ki sormayın. Bağ doku hiçbir işe yaramaz enerji üretemez; yerine uygun bir taş bulsanız da koyamazsınız çünkü dolmuştur. Bu tip insanlara çok acırım. Yazık, keşke başta o kadar büyük bir parça vermeselermiş. Nerden bilebilirlerdi ki, sevmek böyle bir şey işte...
Yine de boşluk ne kadar büyük olursa olsun, kalbimizin orayı bağ dokuyla doldurmasına izin vermemek gerekir. Zor da olsa belki uygun bir parça bulursunuz ilerde ya da size ait olan taş tekrar geri gelir. Uzun bir aradan sonra sevdiklerinize kavuşursunuz. On bin kilometreden fazla bir mesafe ve sekiz-on saat zaman farkına rağmen, bir merhaba bile yeterli olacaktır gerekli enerji transferi için. Hatta küslükler bile ortadan kalkacaktır... Bu yüzden eşinize dostunuza, onu sevdiğinizi söylemeyi ihmal etmeyin.
Not: Ben özledim diyemem, sevdiğimi söyleyemem; onun yerine, blog yazarım.
Yorumlar
Yorum Gönder