Ana içeriğe atla

Çöküş


Anlatılır ki; doğduğum gece gökyüzü bebeğini kartal kapmış Fatma Girik gibi haykıra haykıra ağlıyormuş. Tanrılar canıma karşılık can, ruhuma karşılık ruh istemişler. Ben de ağlamışım, avazım çıktığı kadar ağlayarak reddetmişim bu isteklerini. O yüzden, doğduğum gün lanetlendiğim gündür aslında benim.

Denir ki, o gece Aquila takımından bir yıldız süpernovaya dönüşmüş. Tanrıların öfkesi ancak böyle durulmuş. Annem nihayet kucağına almış beni; cefadan mıdır, tırnaklarım uzunmuş. Kesmeseydin keşke be anne, hayata tutunacaktım belki onlarla. Ya da yüzümü çizip kanatacaktım, belki tanrıları memnun edecektim o kanla.

Benim doğduğum yılda, rock n roll ruhu çoktan ölüp yerini daha karamsar notalara bırakmış. Şarkılar artık minör akorlarla bezeliymiş. Türkiye'de de arabeskin en revaçta olduğu dönemler. O zamanlar "Ben acılar çocuğuyum." diye bir söz çok popülermiş. Komik. Bir çocuğum olduğunu hatırlamıyorum...

Bazı insanlar klişelerden nefret ederler. Onlar çocukken hiç film izlememiş zavallı kişilerdir. Kendileri gibi zavallı arkadaşlarıyla birlikte, sınıfın diğer çocukları tarafından hor görülerek büyürler. Biraz da aptaldırlar. Doktor, öğretmen olduklarını göremezsiniz. Ama her sokağın başında ve her fare deliğindedirler. Üstelik okumayı da pek sevmezler.

Ben böyle insanlardan kaçarım her zaman. Bir nehir kenarı bulurum. Biraz şarap ya da bira içerim. Yazarım. Sayfalarca yazarım. Beni kimse sevmiyor diye düşünür, kendime acırım. İşin aslı sorun yine bendedir, belki lanetim yüzünden. Ben kendimi sevilmeye layık görmem. Her şey kötüye gider; yer yarılır, nehir çekilir. Yağmur yağar, kâğıtlarım ıslanır. Yağmuru da hiç sevmem, bana doğduğumu hatırlatır!




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Her Ayın Dokuzu

              Her yazın kendine has bir kokusu vardır. Kesik bir meltem eser ve o an hatırlarsın. Kimi zaman Şirince Şarabı tadında, bazen de balık ve bira... Akşamüstü turunculuğunda fark edersin tükendiğini tüm kelimelerin. Söylenecek pek bir şey kalmaz geriye. Yaşın yirmi dokuz. Artık her ayın dokuzu bir armağandır eski sevgiliye. Gitarcının hediyesi renkli bir pena, şairinki birkaç kafiye. Ve sen, öylece beklemeye devam edersin akşam çökerken. Gün aheste uzaklaşır.        Gökyüzüne yıldızlar yaraşır, dudağında muzip bir gülümseme. Hiçbir ressam boyayamaz güzelliğini. Tanrı varsa en büyük kanıtı sensin. Ne bir eserim yakışır gözlerine, ne de ben hatırladığın o aptal çocuğum artık. Aşk, âlimlerin kendilerini işine adamak için uydurduğu bir bahane miydi sadece? Yoksa kuyumcular daha fazla pırlanta satsın diye mi severiz sence? Boşver, bazı soruların cevabının olmasının dahi bir mânâsı yoktur. Hayat da böyle belki, gelip geçiyor yaşıyoruz diye nasılsa.      Sen tahtında oturup yarını p

Hatırlamak Laneti

    Her şey karanlığa gömülür, derin ve sessiz karanlığa... Bazı hatalardan dönülmez. Vakit yetmez toparlanmaya. Pişmanlıklar bavula sığmaz. Bir kısmını bırakırım hiç bilmediğim yabancı bir şehirde, seninle birlikte.       Sevebilirdim oysa burayı, yaşayabilirdim yıllarca. Köşe başında bir kahvecim olurdu, her gün gittiğim bir kitapçım… Müzelerin önünden geçerken birlikte gezeriz diye planlar yapardım. Bir pizzacı bulurduk sonra. Bir kilisenin önünde otururduk yorulunca. Elini tutardım yürürken. Hangi sokakta istersen orada fotoğraf çekilirdik. Seni trene bindirip de uğurlama vakti gelince, gitme derdim!      Sana gitme demedim, Lavinia. Sarılıp öpmedim. Bunlar valizime sığdırabildiğim pişmanlıklardan birkaçı. Artık nereye gitsem yanımda taşıyacağım, bu ıssız karanlıkta bana eşlik etsinler diye. Hatırlayacağım. Sen unuttun mu acaba?       Hatırlamak laneti ile cezalandırılmışım ben. Milyonlarca olasılık dönüyor kafamda, yaşadığımız hayatlar ve yaşamadıklarımız da… Sakın yanlış bir şey

Hazan Biri

            Dünya üzerime gelir; diz çökmüş Atlas gibiyim. Omuzlarım ezilir, kelimeler boğazıma dizilir. Kimseye laf anlatmak gelmez içimden. Gözlerime bakma anne, sana yalan söylemek istemem. Nazende bi' düş, bazen bir gülüş alır götürür... Sessiz bir öpüş ve keskin bir bakış öldürür beni. Yazan biri değil, hazan biriyim artık ben. Yapraklarım dökülür.       Geçmiş, dönemeyeceğim kadar uzaklaşır benden. Kurduğum hayaller yıkılır, propagandasını yaptığım davalar satılık çıkar. Dionysosçu bir tragedya oynarım. Çağın bir kahraman ve sana baş kaldıran! Ne gelir elden? Artık formüllerle yazamam. Semih fark eder, Cennet beğenmez. Koray, zarlarımı yeniden at! Soluyor bak auram. Bu fani bedenim elbet tadacak bir gün ecelden; fakat ideam ulaşılamaz.     Kaç kere sıfırdan başlayabilir ki insan? Daha kaç savaşa tanıklık eder bu meydan? Kaç yağmur temizler günahlarımı? Ben, senin yerine de yandım ulan! Sen taşı içimde söndürdüğüm bu yangını. Al ellerinin arasına başını, söyle kendine ne yalan