Ana içeriğe atla

Paralel Evrenlerin Yeniden Doğuşu


Sesler seslere karıştı, renkler renklere. Birbiri ardına devrildi paralel evrenler. Tıpkı bir yelkenlinin anafora kapıldığında olduğu gibi çekiliyorlardı tek ve mutlak bir noktaya. Sesler ve renkler de birbiri içine girdi nihayet ve tek bir frekansa dönüştüler. Giderek soluklaşan benliğim gibi yok olacaklardı yakında ve ben zamandan bile azat olacaktım. Kütlesiz ve hacimsiz bir boşlukta, bir noktanın içinde yapayalnız bir tanrıya dönüştüm, Allah oldum. Bütün evrenler çöktü ve ben tekilliğe büründüm. Mutlak hiçliğin içinde, zamanın olmadığı o boşlukta; her şeye kadir ben bile, ne kadar kaldığımı hatırlamıyorum. Ta ki, anlardan bir an, bana edilen bir duayı duyana dek.

S.... .a... ..s....

Nasıl olur? Evrende benden başka hiçbir şey yok. Hatta evren bile yok. Ben varım yalnızca; başı ve sonu olmayan, eşi benzeri bulunmayan ve başka hiçbir şeye benzemeyen, gücü her şeye yeten, kelam sahibi ben! Doğru ya, sesler ve harfler olmadan da konuşabilirim çünkü kelam bendedir. Varlığın kendisi olduğumdan, evren ve diğer her şey de benim! Bu yüzdendir hala dua edenlerimin olması.

S.n.. .an.. ..s...m

Gücü her şeye yeten ben, bu duacıma kelamımdan bahşedeyim ve ona ses vereyim. Dinleyeyim onu, nasıl dualar ediyor bana. Çünkü ben, zamandan ve mekândan bağımsız olarak her şeyi gören ve duyanım.

S.n.n.  .an.a  ..s..im!

Nöy? Bu ne cüret! Kim benimle bu şekilde konuşmaya cesaret edebilir. Bu ne biçim bir dua? Bu da ne demek? Tam olarak duyamıyorum. Bir dakika, bu... Evet, evet! Eski dostum Scott!

Sonunda kanka. Resetledim!

                Doğru ya, paralel evrenlerin çöküşünü durdurmak için onları yeniden başlatmak istemiş olmalı. Ancak böyle bir güce sahip değil benden başka kimse. En azından yok oluşlarını durdurmayı başarmış. Sanırım buradan sonrasını ben devralmalıyım. Tüm âlemleri yeniden yaratmam gerekiyor. O zaman başlayalım. Ol! Demem yeterli. Sesi onlara zaten vermiştim. Bu sefer önce onu yaratacağım:

Müzik olsun!

                Evreni bir senfoni eşliğinde yaratacağımı düşünürdüm hep. Oysa şimdi tek istediğim arşenin kontrbasa sürttüğünde çıkan birkaç düz sesten ibaret. İşte böyle, müzik şekillenecek ve ardından big bang ve diğerleri gelecek. Önce gökler ve yer, sonra yeryüzü şekilleri oluşacak. Işık, gündüz ve geceyi birbirinden ayıracak. Tıpkı paralel evrenler gibi. Her şey yeniden başlayacak...








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unu Tonu

       Yaşayarak ölüyoruz, kurtuluşumuz yok. Ağlamak istedikçe akıyor içime gözyaşları. Çığlıkların yerine kopuyor bazı şeyler benden. Sessizlik boğazıma dolanıyor; sensizlik yutkunuyorum. Ölmek için yaşamaz insan; üzülmek için sevmez de... Özlemek ayrı konu. Unut onu, unut onu!        Çarpma işlemindeki 1 kadar etkim var hayatım üzerine. Her öfkelenişimde sövüyorum toyluğumdan geçinenlerin düzenine. Kuduran denizin dalgaları gibi köpürüyorum gri. Sonra duruluyorum, ya ne olacak? Ben aslında buyum, Sylvia’nın öz oğlu. Yok başka bir şey olduğu. Yanlışlıkla öldü diyecekler arkamdan. Ya da bir dalyarak gelip ileri geri konuşacak başımda. Ve sen, benim güzel katilim, elbet bir gün anacaksın beni. Cenazem gözlerinden kalkacak.         Böyle olacak gidişim. Gelecek planları yaparken, ölümsüzmüşüm gibi. Hepsi bitecek ve tükeneceğiz. Perişanım şimdi, sen de mutlu ol. Büşra, bu yazıda nihayet biraz Sezen Aksu görebilecek. Biraz da...

Meleğin Hüznü

         Kahramanımız nereye gitse güneş orada batardı. Çanlar onun için çalar; Lilium, ezgisini söylerdi. Artık Haziran'da ölmek daha bir kolaydı. Eylül, yokuşu çıkarken yorulur ve geçmez olur, zaman 17'de dururdu.      Neyi kaybettiyse bu hayatta, peşindeki melek onun için ağlardı. Binlerce yıldır ağlardı! Gözyaşları; müzik ve notalar, yağlı boyalarla tablolar olup akardı. Ardından ağıtlar yakardı. Mırıldanıp bir şeyler söylemeye çalıştıkça nefesi kuzey rüzgarlarına karışırdı. O da alışırdı elbet; acının tüm tayflarında sızıyan bir yüreği olmasa... Çekip gider, hayata karışırdı. Şu göklerin altında söylenebilecek bir kudretli kel â m olsa bulacaktı. Neyse kaybettiği, getirip yerine koyacaktı. Oysa sonsuzluğun treninde ona kesilen bilet, yoksunluğun illetiyle imgeleniyordu. Mazlumunun adını Sükut koydu.     Meleğin aksine kahramanımız hiç ağlamazdı. Gri gözleri kanlanır ama yaşlar akmazdı. Dingin yüzünde bir tebessüm olduğu bile söylen...

Sıradan

          Tüm muharebelerini kaybetmiş bir amiralin son kurşunu bu kelimeler. Bir insan kaç savaşta yenilebilir ki? İşte ben o kadar yenildim sana. Ah, hadi ama... Böyle bir cümlenin geleceğini sen de tahmin ediyordun, değil mi? Ezberlemiş olmalısın artık beni. İyice tanıyorsun, bir virtüözün enstrümanını tanıdığı gibi. Ve çoktan fark etmiş olmalısın aslında yitirdiğimi kelimeleri. Söyleyecek pek bir sözüm kalmamış geriye; birkaç süslü cümle ve biraz kafiye, o kadar! Sanki yine sarhoşum ve seni yazmak için bir bahane bulmuşum. Bir yerden ilham gelmiştir nasılsa, tanıdık bir müzik çalınmıştır kulağıma. Ne var bunda? Yazmak istiyorum, anlasana! [Yazasım Var #5] Ben bugün bile hâlâ otuzumda, seni düşünürüm her ayın dokuzu nda. Kafiyeler yazma çabam, onların güzel olduğuna dair batıl bir inançtan ibaret. Çünkü sen de güzelsin. Seni yazmak demek, süpernovaya dönüşen yıldızları yazmak gibidir. Çünkü bulutsular da güzeldir. Yazdıklarımı anlamaları için astron...