Her yazın kendine has bir kokusu vardır. Kesik bir meltem eser ve o an hatırlarsın. Kimi zaman Şirince Şarabı tadında, bazen de balık ve bira... Akşamüstü turunculuğunda fark edersin tükendiğini tüm kelimelerin. Söylenecek pek bir şey kalmaz geriye. Yaşın yirmi dokuz. Artık her ayın dokuzu bir armağandır eski sevgiliye. Gitarcının hediyesi renkli bir pena, şairinki birkaç kafiye. Ve sen, öylece beklemeye devam edersin akşam çökerken. Gün aheste uzaklaşır.
Gökyüzüne yıldızlar yaraşır, dudağında muzip bir gülümseme. Hiçbir ressam boyayamaz güzelliğini. Tanrı varsa en büyük kanıtı sensin. Ne bir eserim yakışır gözlerine, ne de ben hatırladığın o aptal çocuğum artık. Aşk, âlimlerin kendilerini işine adamak için uydurduğu bir bahane miydi sadece? Yoksa kuyumcular daha fazla pırlanta satsın diye mi severiz sence? Boşver, bazı soruların cevabının olmasının dahi bir mânâsı yoktur. Hayat da böyle belki, gelip geçiyor yaşıyoruz diye nasılsa.
Sen tahtında oturup yarını planlarken, ben dünü telafi etmeye çalışırım. Gücüm yetmez, aklım ermez bunu başarmaya. Tembel ve beceriksizim de biraz. Çingeneler fallarımda çare arar; tarot kartlarının insafına sığınırım. Papatyalar eker, adına ağaçlar dikerim... Gözlerin gibi yemyeşil olsunlar diye. Ne? Yeşil mi? Şaka şaka! Unutmadım, gözlerin hâlâ aklımda. Keşke bir kahvelik hatrı kalsaydı ama...
Anlatsana biraz; sen neler yapıyorsun, hangi şarkıları dinliyorsun mesela? Bir anlam atfedebildin mi hayatına? Bulduğunla umduğun bir mi ya da? "Hayatım" diyor musun birine? Dur! Bu sadece seni ilgilendirir, buna cevap verme. Kafiye olsun diye sordum, hiç merak etmiyorum aslında. Ediyorum da; hani bazı cevapların bir mânâsı yok dedim ya... Şair işte, işine geleni söyler. Belki de bundandır şiir sevmemen, yalancıyız diye hepimiz. Platon da sevmezdi beni bu yüzden. Neyse sen sevdin ya o yeter, en azından bir zamanlar. Bununla avunurum. Şu kadarcık paragraftaki muhabbetimiz bile ömrümün yarısına bedel. Zaten birazdan gün doğar ve uyanırım.
Yorumlar
Yorum Gönder