Güneşin altında parıldayan bir nehir akıyor gözlerimin önünden. Milyon yıllar geçiyor üzerinden. Nehir denize dökülüyor. İleride, yeri ve göğü ayıran zümrüt renkli bir dağ, denizin rengini kendi rengine çeviriyor. Aman allahım, senin gözlerinden bile daha güzel...
Aşk, kaldıramayacağım bir yük artık. Nereden başlasam bilemiyorum.
Bana bir piyano verirseniz güzel sesler çıkaracağımdan emin olabilirsiniz. Bana bir gitar verirseniz sizin için güzel bir parça çalabilirim. Bana hayatlarınızın bir parçasını verirseniz onu cehenneme çevireceğim. Ve bir kalem ve kağıtla yazmakta da oldukça iyiyim. Böyle başlamamıştı hiçbiri aslında. Böyle son buldu lakin.
Henüz on dört yaşındaydım bir Mustang'im olsun isteğimde. Ama kimin umurunda değil mi? Peki ilk şiirimi yazdığımda? İlk kez aşık olduğumda? Ya seni ilk kez gördüğüm an? Bir yaz ve ardından sonbahar, sonra bahar aylarıydı ağaçlarda yeşil yapraklar... Kendini yalnız hissettiğinde hiç kapıdan içeri biri girdi mi, gününe güneş gibi doğan? Bir yağmurun altında ıslandın mı biriyle koşarken? Bir müzik çaldı mı bir tartışmanın ortasında, ikinizin de yüzünde güller açtıran? Sahi, sen hiç kelebek yakalamaya çalıştın mı çocukken?
İşte bu hikaye, o talihsiz olaydan sonra "kahramanımızın" (bkz: mitoloji, kahraman) başından geçenleri konu alır.
Efsaneye göre avcının kadın olmasını kendi istemiş tanrıdan, o da geri çevirmemiş bu isteği. Hikayenin devamını biliyorsunuz zaten. Avcı, hayata gelince ilk iş onun kılıcına uzanıp kalbini kesmek için kullanmış. Tanrı da avcıyı cezalandırmak için onu bir takımyıldızı'na dönüştürmüş ve gökyüzüne hapsetmiş, ta ki tekrar kavuşacakları güne dek...
Yorumlar
Yorum Gönder